PKK terörü yüzünden bir hafta içinde 15'e yakın şehit verdik.Türkiye'nin her yöresinden öfke sesleri yükseliyor. Asker ve polis şehitlerimizin cenaze törenlerinden yansıyan görüntüler milletimizin yüreğini yaralıyor. Bu cenaze törenlerinde Allah göstermesin halkın arasına sızan provokatörler Kahramanmaraş, Çorum, Sivas ve doğu illerinde daha önce yaşadığımız olayların benzeri olaylar çıkarabilirdi. Acı ve öfkeye rağmen milletimizde sağduyu hakim. Halkımız Türkiye'yi kan gölüne çevirebilecek olaylara fırsat vermiyor. Bundan sonra da her zaman aynı tutumunu sürdürecektir... Halkımızın bu öfke seli birlik ve beraberliğin çimentosu oluyor. Bakanlar Kurulu Kuzey Irak'taki PKK'lı teröristlerin imha edilmesi için harekete geçti. ABD ve Irak Hükümetini bu konuda uyararak süre verdi. Sen misin bunu yapan? Hemen şer odakları devreye girdi ve ahkam kesmeye başladılar. Efendim neymiş, Türkiye sınır ötesi harekat yapamazmış! Uluslararası hukuk buna cevaz vermezmiş! ABD'den izin almak gerekirmiş! Felaket tellallığı yapan bu şer odaklarının amacı her fırsatta Türkiye'yi bir köşeye sıkıştırmak ve amaçlarına ulaşmak! Ama bu emellerine de hiçbir zaman ulaşamayacaklar. Türkiye'deki gergin ve puslu ortamdan hiçbir zaman nemalanamayacaklar. Bu madalyonun bir yüzü! Bir de madalyonun öbür yüzüne bakalım; Sınır ötesi operasyonla ilgili karara ilk tepkiyi ABD'nin Ankara Büyükelçisi Wilson gösterdi. Sayın Büyükelçi diplomatik sınırları aşarak, buna izin vermeyeceklerini söyledi. ABD Sözcüsü ile Iraklı yöneticiler Türkiye'nin operasyon yapmasına sıcak bakmadıklarını açıkladılar. Gerekçeleri de şu: Bu problemi çözmek için üçlü iş birliğiymiş! Yani Türkiye, ABD ve Irak birlikte hareket etmeleri gerekiyormuş! Gerçi Başbakan Erdoğan Büyükelçi Wilson'un sözlerine bir devlet adamına yakışır ciddiyetle karşılık vererek, 'Bu kararı sayın Büyükelçi veremez. Bu kararı Türk Hükümeti verir. Kararı biz veririz ve uygularız' uyarısında bulundu. Bu arada İngiltere'de temaslarda bulunan Başbakan yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Gül de sınır ötesi operasyonla ilgili sorulara muhatap kalınca dünyanın önde gelen ülkeleri başta olmak üzere müttefiklerimize çok güzel çağrıda bulundu. Gül, 'Türkiye'nin uluslararası hukuktan doğan haklarının yanında bir hakkı daha var; bu hak komşularıyla müttefikleriyle terörle mücadelede çok anlamlı işbirliğidir' dedi. İnşallah Türkiye'nin muhatapları Gül'ün bu sözlerinden gerekli olan mesajı almışlardır! Uluslararası hukuka göre, Türkiye'nin muhataplarına, "Siz kim oluyorsunuz da Türkiye'nin hükümranlık hakkına karışıyorsunuz? Veya böyle bir hakkı hangi güçten alıyorsunuz?" deme hakkı da doğmuştur. Çifte standartlı uygulama Müttefikimiz ABD Türkiye'ye karşı çifte standart uyguluyor. Büyükelçi Wilson ve ABD sözcüsünün açıklamaları bunun en güzel işaretidir. ABD'ye sormak lazım: Türkiye milli birliğini ve bütünlüğünü tehdit eden terör belasından kurtulmak için Kuzey Irak'a giremiyor da, İsrail, Filistin'e destek veren Lübnan'a nasıl operasyon yapıyor? İsrail'in yaptığı meşru savunma hakkı oluyor da, Türkiye neden böyle hakkını kullanamıyor? Bu ikiyüzlü bir politikadan başka bir şey değil midir? Bu farklı uygulamanın sebebini bilmek Türkiye'nin en tabii hakkıdır. ABD, İsrail'e karşı gösterdiği anlayışı Türkiye'ye neden göstermiyor? O zaman biz bu çifte yaklaşımın altında başka şey aramak zorunda kalırız; İsrail'in Lübnan'a operasyon yapmasının altında sadece üç erin kurtarılması mı yatıyor ya da bu sadece işin bahanesi mi? İsrail Lübnan'dan sonra Suriye'ye de mi aynı tutumu sergileyecek? Daha açık söyleyelim; İsrail, İran'ın nükleer füzelerini tehdidi altında yaşamaktan korkuyor. Asıl niyet Lübnan ve Suriye'nin ardından İran'ı savaşa çekmek mi? Amerika'nın esas niyeti bu mu? İran'ı dize getirmek için mi yapıldı bu planlar?!. Türkiye, Filistin meselesinde taraftır. Filistin ve Lübnan halkına yapılan zülmün bir an evvel bitirilmesi için çalışmaktadır... Orta Doğu'da kalıcı barış ve istikrarın sağlanması için Türkiye büyük çaba sarf etmektedir. Orta Doğu'daki gelişmeler Türkiye'yi çok yakından ilgilendirmektedir. Sonuç olarak Türkiye de zarar görecektir. Bu açıdan bakıldığında Başbakan Erdoğan'ın girişimlerini takdirde karşılamak gerekmektedir. Hükümet itidalli davranıyor Bir taraftan PKK terörü ile mücadele eden, bir taraftan da bölgede barış için girişimde bulunan Hükümetin işi çok zor. Sakin ve sağduyulu hareket etmelidir, tahriklere kapılmamalıdır... Gerçi şu ana kadar hükümetin gösterdiği performans bu yönde. Özellikle Başbakan Erdoğan hem içten hem de dıştan gelen tepkilere karşı ortamı gerecek cevaplardan kaçıyor. Aksine, çözüme yardımcı olabilecek tarzda konuşmalar yapıyor. Bu tutumunu devam ettirmesinin en büyük yararını Türkiye görecektir. Terörle mücadele konusunda muhalefet de hükümetin yanındadır. Sorumluluk bilinci ile hareket eden muhalefet sınır ötesi operasyon konusunda iktidara destek ve cesaret vermektedir. Bu noktada Cumhurbaşkanı Sezer'e de görev düşmektedir. Şu anda terör konusunda oluşan iş birliğini ancak Cumhurbaşkanı Sezer, milli mutabakat haline getirebilir. Gerekirse Köşk'te zirve bile yapabilir. Sınır ötesi harekat için oluşacak siyasi karar güvenlik güçlerimize moral verecektir. Türkiye'nin, üstesinden gelemeyeceği hiçbir mesele yoktur. Yeter ki herkes el ele versin, birlik ve beraberlik içinde hareket etsin...