ki gün önce Ankara'da Kocatepe Camii'nin avlusunda terörü lanetleyip, şehitlerimizi uğurlarken Şırnak'tan gelen acı haberle tekrar sarsıldık. Bir Yarbayımız, bir Binbaşımız ve bir Erimiz şehit olmuştu. Kıskandım onları. Vatan uğruna şahadet şerbeti içmek ne yüce makamdır. Aynı görevlerde 19 yıl hizmet ettik. Ancak Rabbim böyle bir makamı bize nasip etmedi. Cami avlusunda yaşananlarla şehidimize ciddi saygısızlık yapıldı. Ailesi, yakınları acı içerisinde dualarla şehitlerini uğurlamaya çalışırken, bir grup aldıkları talimatlar gereği cenaze törenini kendi ideolojilerinin gösteri mekanı haline getirdi. Aynı tipler, aynı gruplar nerede şehit cenazesi varsa orada talimatlarla terör ve şehitlik üzerine siyasi tiyatrolarını oynuyorlar. Arzu edilen kitlesel tepki bu değil, bu oy avcılığı. Bu şehit cenazelerini fırsat bilen bazı partiler; bu ortak değerimizi istismar ederek, ülkenin daha iyi yönetilmesi için yeni hiçbir proje önermeden oy oranlarını arttırıyorlar. Arzu ettiğimiz kitlesel tepki, her siyasi görüşten, her mezhepten, her etnik kökenden insanımızın kol kola girerek, hiçbir siyasi partiyi, görüşü dışlamadan teröre lanet yağdırmasıdır. Bu tepki sadece terörü hedef almalıdır. Yoksa Cumhuriyet mitinglerinde olduğu gibi bazı siyasi partilerin şov yaptığı, bazı siyasi partilerin hedef seçildiği mitingler gibi olacaksa asıl amacına değil, başkalarının amacına hizmet eder. Milletin tümü kucaklanmamış olur. Yapılacaksa bu mitingler bizleri ayrıştıran değil birleştiren olmalıdır. Çünkü şehitler birlik ve beraberliğimizi sağlamak için Şehit cenazelerini istismar etmeyin Kocatepe'deki cenazede Dışişleri Bakanı'na bu siyasi grupların verdikleri tepkilere çok üzüldüm. O kahraman evladımızın şehit olmasında Sayın Gül'ün günahı nedir? Terörle mücadelede Hükümetin tabii ki sorumluluğu vardır. Terörle mücadelenin ekonomik, sosyal ve siyasi boyutunu hükümet, askeri boyutunu da güvenlik güçleri yürütür. Hükümetin askeri boyutla ilgili sorumluluğu, güvenlik güçlerinin terörle mücadele ile ilgili araç, gereç, silah, teçhizat ve malzeme ihtiyaçlarını, mevzuata ilişkin taleplerini personel hakları dahil her türlü ihtiyaçlarını karşılamaktır. Hükümet yetkililerine bunu sordum; onlar güvenlik güçlerinin terörle mücadele ile ilgili tüm taleplerini ve ihtiyaçlarını karşıladıklarını söylüyorlar. TSK'dan ve emniyetten aksini söyleyen bir açıklama duymadım. Terörle mücadelenin diğer boyutları olan ekonomik-siyasi ve sosyal mücadeleyi de en iyi seviyede yürüten hükümet, bu iktidar olmuştur. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da son 4,5 yılda yapılan yatırımlara, hayata geçirilen sosyal projelere, yöre halkına kendi kültürlerini yaşamaları için sağlanan demokratik haklara baktığımızda; hükümetin bu bölgelerle ilgili önemli bir kalkınma, normalleşme projesini başarı ile yürüttüğü görülmektedir. Bu bölgelerde özellikle eğitim, sağlık ve alt yapı yatırımları ile ilgili önemli bir mesafe alınmıştır. Hükümetin sorumlulukları Terörle mücadelenin siyasi boyutuna gelince; PKK terör örgütünün finans kaynaklarının kesilmesi, lojistik destek yollarının kapatılması konusunda ciddi bir mesafe alınmıştır. Kanlı örgütün Irak'ın kuzeyinden sökülüp atılması için hem Irak nezdinde, hem ABD nezdinde hem de BM nezdinde her türlü diplomatik girişim yapılmış ve yapılmaya da devam edilmektedir. Yapılmayan tek girişim olarak Hükümetin Ordu'nun Irak'ın Kuzeyine sınır ötesi bir operasyon için siyasi bir direktif vermemesidir. Cumhurbaşkanlığı seçim sürecine müdahale edilmiş ve Meclis seçim kararı almak zorunda bırakılmıştır. Meclis'in tatile girdiği, seçim sürecinin başladığı bir dönemde böyle bir kararı almak doğru mudur? Aslında Hükümetin sınır ötesi operasyon kararı alması AK Parti'nin işine gelir. Ve böyle bir karar bu partinin oyunu en az yüzde beş arttırır. Ancak böyle bir kararın ülkemize ne kazandırıp ne kaybettireceğini herkes hesaba katmak zorundadır. Hükümet istese popülizmi seçer ve sınır ötesi operasyon talebini TBMM'ye bildirir, partisinin artı hanesine beş puanı da yazar. Peki ya sonrası? Böyle bir sınır ötesi operasyon gerekli ve zaruri ise devletin başı ve başkomutan sıfatı ile Sayın Cumhurbaşkanı MGK'yı toplar, konu orada tartışılır. Bundan çıkacak tavsiye kararına göre; Hükümet de kararını Meclis'e bildirir. Süreci devletin başı koordine etmelidir Ayrıca başka bir seçenekten daha bahsediliyor. Anayasa'nın 92'nci maddesine göre; TBMM tatilde iken ülke ani bir saldırıya uğrarsa Cumhurbaşkanı TSK'nın kullanılmasına karar verebiliyor. Cumhurbaşkanı taşıdığı sorumluluklar gereği, askerin sınır ötesi harekat için siyasi direktif beklentisini ya MGK'yı toplayarak ya da yetkisini kullanarak karşılayabilir. Hükümetten siyasi direktif beklemek doğru mu? Ortada hükümet mi kaldı? Ortada Meclis mi kaldı? Bu iradeleri yok sayıp cumhurbaşkanlığı sürecine müdahale edenler bu direktifi vermelidir. Çünkü o müdahaleden bu yana ortada siyasi irade, siyasi otorite, Meclis ve hükümet kalmamıştır. Siyasi direktifi Ordu'ya ya Sayın Sezer ya da 22 Temmuz seçimlerinden sonra kurulacak Meclis ve hükümet verebilir. Ordumuzu yıpratmayın Bir köşe yazarımız "PKK ile mücadelede subaylarımız nerede?" diye soruyor. Yazdıkları ya cehaletten kaynaklanıyor. Cehaletse mesele yok ama amacı halkın gözünde Ordu'nun itibarını zayıflatmak ise yazıklar olsun demekten başka söylenecek söz yok. 1983'ten bu yana uzman çavuşundan, generaline kadar yedi yüzün üzerinde personel şehit olmuştur. Ruhları şadolsun. Askeri er-subay-astsubay diye ayırıp, subaylar yatıyor, erler ölüyor demek için ya zır cahil ya da vicdansız olmak gerekir. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin her şeyini sorgulama, araştırma hakkınız var ama Ordu'yu bilerek veya bilmeyerek yıpratma hakkınız yok. Ordu'nun yedeği yok. Ordu varlığımızın; şerefimizin, namusumuzun yegane teminatı. Son not olarak; kişisel düşüncem, Türkiye'nin Irak'a topyekün ve derinlemesine bir askeri harekat yapması doğru değildir. Ancak sınırın ötesinde bir güvenlik kuşağı oluşturma çabası daha doğru bir hareket tarzı olacaktır.