Türkiye'nin en önemli sorunu olan terörle mücadelede takip edilecek stratejiler netleşmeye başladı. PKK terör örgütünün Kandil ve Avrupa'daki lider kadrosu bu işin bitmesini asla istemiyor. Hangi tavizi verirseniz verin, kanı durdurmak için hangi iyi niyetli adımı atarsanız atın lider kadroyu ikna etmeniz mümkün değil. Her seferinde onlar daha ileri bir şey istiyorlar. Tüm adımları cesaretle de atsanız onlar çıtayı yükseltip imkânsızı talep edebiliyorlar. T.C. Devleti hiçbir kompleks ve korkuya kapılmadan Kürt kökenli vatandaşlarının kültürel ve etnik haklarını tanıyor. Eksik kalanları da yeni Anayasa sürecinde tanıyacaktır. Ama bu adımlar PKK lider kadrosunu tatmin etmeyecektir. Kürt halkına sağlanan imkânlar onların çok umurunda değil. Onlar 30-40 bin kişinin şehit edilmesinde birinci derecede sorumluluğu olan Öcalan'ın affedilmesini istiyorlar. Türkiye'de hangi vicdan böyle bir talebe 'evet' diyebilir? Hangi devlet ve siyaset adamı böyle bir karar alma cesaretini gösterebilir? Bu talep bir hayaldir. Terör minimize edildiğinde belki Öcalan'ın cezaevi şartları iyileştirilebilir, belki yeri de değiştirilebilir. Ama her kapının arkasında bir acı yaşanıyorken kimse Öcalan'ı serbest bırakma cesaretini gösteremez. PKK da bunun yapılamayacağını gayet iyi biliyor ve barış ortamının sağlanmasını engellemek için imkânsızı talep ediyor. PKK'nın lider kadrosunun ikinci talebi 'genel af' çıkarılması ve suç işlediği -insanları öldürdüğü kanıtlanmış- kesinleşmiş olan teröristler ve lider kadronun da bu genel affa dahil edilmesi. Buyurun size yapılması mümkün olmayan ikinci bir talep daha. Çoluk-çocuk, öğretmen, vatandaş, polis, masum dershane öğrencilerine ve askere kurşun sıkmış, binlerce insanımızı öldürmüş katilleri kim affedebilir? Hiçbir eyleme katılmamış, kimsenin canına kıymamış, dağdaki örgüt elemanlarını affetmek mümkündür. Ama eli kanlı lider kadroyu ve suça bulaştığı, suç işlediği kesinleşmiş militanları kimse affedemez. Bu da imkânsızı talep etmektir. Bu imkânsızı talep etme anlayışı barışı ret etmektir. PKK lider kadrosunun bu katı tutumu devleti 'elinde silah olana karşı' yeni yollar denemeye yönlendirmiştir. Yeni anlayışta teröristler ellerindeki silahı bırakana kadar devletin tüm imkânları kullanılarak üzerlerine gidilecektir. Bunun için sınır ötesi hava harekâtından tutun da Kandil'e kadar bir kara operasyonu ve hatta bu bölgede güçlü askerî üsler temin etmeye kadar her seçenek üzerinde çalışılmaktadır. Bir taraftan ABD ile diğer taraftan Irak ve K. Irak yerel yönetimi ile bir dizi temas yürütülmektedir. T.C. Devleti Kandil dahil teröristleri dünyanın öbür ucunda da olsa yakalayıp adalete teslim etmeye kararlıdır. Bunun için her imkân kullanılacaktır. Türkiye Irak hükümetine, K. Irak yerel yönetimine ve ABD'ye her türlü baskıyı yapmalıdır. Irak topraklarından teröristleri ya kendileri söküp atacak; bu imkânları yok ise Türkiye'nin bu bölgeye girip kendi işini kendisinin görmesine imkân tanınacaktır. ABD kendi güvenliği için binlerce kilometre öteden gelip Afganistan'a müdahale edebiliyorsa Türkiye'nin de sınırının dibinde kendisine yönelen tehdide müdahale etme hakkının olduğunu herkes kabul etmek durumundadır. K. Irak yerel yönetimi bu anlayışa gelmek üzeredir. Barzani yönetimi; K.Irak'ın geleceğini PKK teröristlerine feda etmemelidir. K.Irak halkının uzun vadeli çıkarları Türkiye ile dost kalmayı gerektiriyor. Türkiye güvenlik alanında teröristlerle kararlı ve sınır dışını da kapsayan bir mücadele yürütürken bir yandan da Kürt kökenli vatandaşlarının etnik ve kültürel haklarını sonuna kadar sağlamalı, bu konuda çekingen davranmamalıdır. PKK'yı taşeron olarak kullanan ülkelerin Kürt sorununu istismar etmelerini artık önlemeli ve sorunu cesurca çözmeliyiz. Kürt sorunu başka bir şey, bunu istismar eden PKK terörü başka bir şey...