Tezkere gündemi

A -
A +

Bu satırları yazdığım sırada, Türkiye'nin Lübnan'a gönderilecek BM Barış Gücü'ne katkıda bulunmasını sağlayacak tezkere, TBMM çatısı altında görüşülüyordu. Siz bu satırları okurken, sayın milletvekillerimiz günlerdir kamuoyumuzu meşgul eden bir konu hakkında irade beyanında bulunup; Türkiye'nin tavrını ortaya koymuş olacaklar. Lübnan'da yaşanan trajediye hepiniz şahit oldunuz. Bir zamanlar Orta Doğu'nun Paris'i olarak isimlendirilen Beyrut'un son 30-40 yıl içinde yaşadığı kim bilir kaçıncı yıkım bu? İstikrar ve barış kelimelerinin maalesef sözlüklere mahkûm olduğu bölgenin en çileli yerlerinden biri de hiç şüphesiz ki Lübnan. Geçtiğimiz birkaç yılda toparlanma dönemi yaşayan Lübnan 33 günde tekrar viraneye döndü. Her dört kişiden biri evinden mahrum kaldı. Tezkereye konu olan BM Barış Gücünün oluşturulması ise tarafların ateşkese uyacağını açıklamaları üzerine alınan BM'nin 1701 sayılı kararı ile gündeme geldi. Şüphesiz ki Türkiye'nin bu güce destek vermesi ile ilgili olarak TBMM'nin tezkere ile ilgili vereceği karar hem bölgenin hem de ülkenin bıçak sırtında kurulmaya çalışılan hassas dengeleri için kritik bir gelişme olacaktır. Türkiye, iki İsrail askerinin kaçırılmasından İsrail'in bunun için bütün bir ülkeyi yıkım noktasına ulaşan noktada hiçbir zaman geri planda kalmadı. Nitekim Sayın Dışişleri Bakanımız Gül ve Sayın Başbakanımız Erdoğan'ın temasları ve telefon trafiği Türkiye'ye danışılmadan bir "Yeni Orta Doğu" inşasının mümkün olmadığını ispatlayacak kadar yoğundu. Dünyada İsrail'i Lübnan'a saldırısından dolayı ilk eleştiren, hem de İsrail'in devlet terörü yaptığını ifade edecek kadar keskin bir vurguyla ifade eden kişinin Sayın Erdoğan olduğunu söylememe ise herhâlde gerek yoktur. Barış ve istikrar temel ihtiyaç Türkiye, Lübnan'da yer alacak BM Barış Gücü'nde sadece "insani" amaçlarla yer alabileceğini açık bir şekilde ve en üst düzeyden ifade etti. Bosna'da ve Afganistan'da yer alan Mehmetçiğimiz, nasıl görev tanımı dışına çıkmadıysa Lübnan'da da bu durum farklı olmayacaktır. Türkiye, Afganistan'da Hollandalı, Avusturyalı ve Fransız askerlerinin yaptığı gibi çatışmaya girmiyorsa bu bir tesadüften değil, önceden alınan kararda bu hususun açıkça ifade edilmiş olmasından kaynaklanıyor. Aynı şekilde Bosna'ya gönderilen barış gücü de BM yasasının 7. Bölümü'ne göre, "zorlayıcı tedbirler" uygulamak, yani gerektiğinde çatışmaya girmek için oluşturulmasına rağmen Türkiye hiç çatışmaya girmemek şartıyla katıldı. Orada da okul, hastane, yol yaptı, eğitime katkıda bulundu. Ben bu satırları kaleme alırken Meclis'te oylanmak üzere olan tezkerede de, Türk askerinin barış gücü içindeki görevleri ayrıntılı olarak sayılmış ve Türk askerinin "bu taahhütlerin dışında hiçbir görevde kullanılamayacağı" özellikle vurgulanmış durumda. Eğer TBMM tezkere oylamasında takdirini "onaylama" yönünde kullanırsa Türkiye Lübnan'da insani yardım görevlilerimizi korumak için de "koruma gücü" ve devriye yapacak deniz gücü gönderiyoruz. Bunu savaşa dahil olmak gibi gösteren yorumcuların her şeyden önce bütün bu faktörleri göz önüne alması gerekir. TBMM, 1 Mart'ta ABD'nin Irak'a açtığı savaş için kurduğu koalisyon gücünde yer alıp yer almamayı tartıştı ve bu güçte yer almamayı uygun buldu. Şimdi Birleşmiş Milletlerin Barış Gücü'nde yer alıp almamayı oyluyor. Siz bu satırları okurken milletvekillerimizin takdir haklarını hangi yönde kullandığını öğrenmiş olacaksınız. TBMM'nin kararını değerlendirmeyi de zaten bu yüzden yarınki yazıya bırakıyorum. Şimdiden hayırlı ve uğurlu olsun...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.