Demokratik bir ülkede, 'ülkenin ve milletin kronikleşmiş sorunlarına' çözüm üretmek siyasetçilerin işidir. Milletin oyları ile Meclise gelmiş olan milletvekilleri onları seçen halkın sorunlarına çözüm bulamaz ise seçmenlerine ihanet etmiş olurlar. Demokrasilerde sorunların çözüm yeri Meclistir. Siyasi partiler ve bu partilerin üyeleri olan milletvekilleri baş örtüsü sorununu çözmek, bu sorunun varlığı nedeniyle yıllardır mağduriyet yaşayan genç kızların ve kadınların bu mağduriyetlerini gidermek için çareler arıyorlar. İster göstermelik olsun ister samimi olsun Kemal Kılıçdaroğlu'ndan Sayın Bahçeli ve Sayın Erdoğan'a kadar tüm siyasi liderler bu sorunu çözmek için bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Her siyasi partinin farklı bir çözüm önerisi var. Kimi bu sorunu inanç ve eğitim özgürlüğü olarak görüyor ve bu özgürlüklerin önündeki engelleri kaldırmaya çalışıyor. Kimi de bu meseleyi sadece eğitim özgürlüğü olarak görüyor ve bu sorunu çözmek için koşullar ileriye sürüyor. Tüm bu gelişmeleri anlamak mümkündür. Ancak bu can sıkıcı sorunun çözümü için TBMM'de siyasi partiler arasında, "Bu sorunu nasıl çözeriz?" sorusuna cevap bulmak için görüşmelerin yapıldığı bir günde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının konuya ilişkin yaptığı açıklamayı anlamak mümkün değil. Sayın Başsavcı, bana göre yasama organına açıkça müdahale etmiştir. Yargı yetkisini kullananların görevi kanun koymak değil, TBMM'nin kabul ettiği yasaları uygulamaktır. Sayın Başsavcı'nın TBMM'yi ve siyasetçileri hedef alan açıklamalar yapması doğru değildir. Sayın Başsavcı dahil hiçbir organ TBMM'yi tehdit edemez ve oraya emir ve talimat veremez. Sayın Başsavcı, siyasi partiler arasında ve toplumda kız öğrencilerin baş örtüsü ile yüksek öğrenim yapma haklarının kullanımı konusunda oluşmuş toplumsal uzlaşmayı dinamitliyor. Anayasamızda genç kızların bu hakkını kullanmalarını engelleyen bir yasa maddesi yok. Gerisi zorlama yorum. Yargı kurumlarının siyasetçiler gibi çıkıp açıklamalar yapmalarını yadırgıyoruz. Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, yeni seçilen Anayasa Mahkemesi üyelerinin yemin töreni nedeniyle ev sahibi olarak bir konuşma yaptı. Konuşmasında," Değişime karşı çıkan, çağın nabzını tutamayan statükonun kibirli mensupları artık halkı ikna edememektedir" diye bir söz sarf etti. Bu evrensel bir görüş. Dünyanın her yerinde, statükoyu muhafaza etmek isteyenler değişime direnir, halk da demokrasilerde değişime direnenleri sandığa gömer. CHP lideri Sayın Kılıçdaroğlu bu bilimsel konuşmayı üzerine almış. Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç gibi halim-selim, aklı başında bir insana karşı yakışıksız laflar etmiş. Haşim Bey gibi sakin bir insanı bile çileden çıkarmış. Sayın Kılıçdaroğlu değişime direniyor da biz mi bilmiyoruz? Kılıçdaroğlu kendisini ve partisini statükonun kibirli mensupları olarak mı görüyor? Çağın nabzını tutamadığının kendisi de farkında mı yanı? Öyle değilse Sayın Kılıç'ın açıklamalarından neden rahatsız oluyor, cevap verme ihtiyacı duyuyor? Sayın Kılıç'ın çok beğendiğim bir cümlesi ile yazıyı bitirelim: ''Halkın iradesini hiçe sayanlar, onun vesayet altında tutulması gerektiğine inananlar, 11 bin hâkim ve savcının kararına saygı göstermeyenler, yasak alancılar, hukuk devleti kavramının arkasına gizlenerek insanları susturanlar, farklılıkları hazmedemeyenler, tek düşünce ve tek inanç hayal edenler ile yaşam tarzı dayatanlar statükonun kapsamı içindedirler"