Kamuoyumuz günlerdir Amerika'daki Hudson Enstitüsü'nün tartışmaya açtığı akıl dışı senaryoyu konuşuyor. Bu senaryo kapsamında, yakında emekli olan Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu'ya suikast düzenlenmesi, Beyoğlu'nda 50 kişinin ölümüne yol açacak bir terör eylemi yapılması ve arkasından da TSK'nın Irak'ın kuzeyine girmesi gibi konular tartışılıyor. İşi ilginç hale getiren de; bu toplantıya, SAREM Başkanı olan bir Generalimizle, Washington Silahlı Kuvvetler ataşemizin katılmış olması. Daha ilginci ise aynı toplantıda Talabani'nin oğlunun bulunması. Dahası da "Amerika şu sıralar PKK'ya karşı bir şey yapmasın, seçimlerde AK Parti'nin işine yarar" gibi deli saçması konuların tartışılmış olması iddiaları. Bir gazetemizin Washington muhabiri tarafından gündeme taşınan bu konu günlerdir tartışılıyor. Bunlar içinde garip olan iddia; davetiyesi, davetlisi ve tartışılacak konuların önceden belli olduğu böyle bir toplantıya iki generalimizin katılmış olması idi. Başbakan Erdoğan, "Deli saçmalıkları ile uğraşacak vaktimiz yok" cevabı ile konuyu ciddiye almadığını, Sayın Gül de "Denildiği gibi olsaydı katılan askerlerimiz tepki verirdi" diyerek olayın önemsiz olduğunu vurguladı. Hem kamuoyu, hem de Tülay Tuğcu Genelkurmay'dan bir açıklama bekliyordu. Nihayet beklenen açıklama dün öğle saatlerinde Genelkurmay sitesine düştü. Açıklamaya göre Abdullah Gül haklı çıkmıştı. Açıklamanın ana hatları şöyle; "Düşünce kuruluşunda ortaya konulduğu iddia edilen senaryonun TSK ile ilişkilendirilmesini üzüntü ile izliyoruz. SAREM Başkanının ziyareti çok önceden planlandı. ABD'deki beş ayrı düşünce kuruluşunu ziyaret edip, herhangi bir senaryoyu tartışmaktan ziyade bu kuruluşların nasıl-hangi teşkilat yapısı ile hangi yöntemlerle çalıştığını yerinde görmek ve elde edilen bilgi ve gözlemlerden yararlanmak için yapılmış bir ziyarettir. Ziyaret yapılan toplantı ile ilgili değildir. Bu kuruluşa yapılan ziyaret esnasında habere konu olan senaryo ile ilgili hiç bir konuşma olmamış ve ziyarete giden generaller hiçbir yorumda bulunmamışlardır. Önceden senaryoyu içeren bir davet de alınmamıştır. SAREM heyetinin Talabani'nin oğlu ile de bir teması olmamıştır. Böyle bir senaryonun TSK tarafından kabul edilmesi mümkün değildir." TSK'dan konu ile ilgili yapılan açıklamanın özeti böyle.TSK belli ki, konuyu enine-boyuna araştırmış ve günlerdir tartıştığımız haberi baştan aşağı yalanlamıştır. Haberi kamuoyuna taşıyan gazeteci Yasemin Çongar deneyimli bir gazetecidir. Böyle bir hatayı kasıtlı yaptıysa yazıklar olsun. Birilerinin tuzağına düştüyse yine çok kötü. Gazeteciler kamu görevi yapan insanlardır. Haberlerini doğru, tutarlı ve teyit edilmiş bilgilere dayandırmak zorundadırlar. "Toplantıyı gündeme taşıyan basın mensubu tarafından iddia edilen 'Türkiye'ye teslim edilmesi düşünülen teröristlerle ilgili haber' tamamen hayal ürünü olup yalanı yalanla örtme ve hedef saptırarak kurumları karalama amacını taşımaktadır" açıklaması, bir gazeteci açısından çok ağır bir suçlamadır. Yasemin Çongar'a düşen, bu suçlamanın altından kalkmaktır. Bunun iki yolu var; ya haberinin doğruluğunu kanıtlarıyla ispatlayacak ya da kamuoyundan özür dileyip bu işi bırakacak. Yasemin Çongar'ın ülkemizin gözbebeği olan kurumları karalama gibi bir kasıtlı niyeti varsa bu işi derhal bırakmalıdır. Böyle bir niyeti yoksa bunu kanıtlamalıdır. Bu bize ders olmalıdır. TSK ile ilgili olumsuz haberlerin, kanıtları ortaya konmadan üzerine atlamak doğru değil. İçeride ve dışarıda bazı güçler TSK'yı kendi emellerinin önündeki en büyük engel olarak görüyorlar. Bu nedenle de bu kurumu ellerine geçirdikleri her fırsatta insafsızca yıpratmaya çalışıyorlar. "TSK'yı eleştirmeyelim, yanlışlarını görmezden gelelim" demiyorum. Ama doğru, kesin bilgilere dayanmayan eleştiriler, yıpratmaktan başka bir amaca hizmet etmiyor. Ben bu son senaryonun Washington'da yönetim ve çeşitli çevreler üzerindeki etki konusunda birbiriyle yarış içerisinde olan Zeyno Baran ile Yasemin Çongar arasındaki bir rekabetin kötü sonucu olabileceği ihtimalini de çok uçuk bir faraziye olarak görmüyorum.