Çevremizdeki komşu ülkeleri inceleyin. Yunanistan hariç hangisinin durumu bizden daha iyi. Gelir dağılımı, refah düzeyi ekonomik durum, demokrasi, insan hakları, hak ve özgürlüklerin kullanımı konularında kıyaslayın. Yunanistan da AB'ye girdikten sonra solladı bizi. Sıraladığım konularda tabii ki ülkemiz de arzu edilen seviyenin altında. Ama bu coğrafyadaki komşularımızdan daha iyi bir noktadayız. Avrupa Birliğine girebilme başarısını gösterdiğimiz takdirde çok daha iyi bir seviyeye geleceğimiz kesin. Bağımsızlığımızı, güvenliğimizi ve doğulu bir toplumdan batılı bir topluma yönelişimizi bu günlerde hovardaca yıpratmaya çalıştığımız Silahlı Kuvvetlere borçluyuz. Türk Silahlı Kuvvetlerini AB'nin karşısındaymış gibi göstermeye çalışanların sanırım bellekleri çok zayıf. Eğer TSK olmasaydı Türkiye bugün Irak gibi Suriye gibi Suudi Arabistan gibi krallıkla yönetiliyor olacaktı. Son birkaç aydır bazı basın ve yayın organları aracılığı ile TSK sistemli bir şekilde yıpratılmaya çalışılıyor. Silahlı Kuvvetlerin üst düzey komuta kademesindeki bazı komutanların kişiliklerini hedef alan çirkin yazılar yazılıyor. Yazıların bir kısmı eleştiri sınırını aşıyor. Özgür toplumlarda basının her konuyu eleştirebilmesi demokrasinin gereğidir. Ancak insanların kişiliklerine yönelik saldırılar ahlaki değildir, meslek değerleri ile bağdaşmaz. İnsanlar için eleştiri sınırını aşan aşağılayıcı sözcükler kullanmak özgürlük değil, elindeki kalemi silah olarak kullanmaktır. Her kurum gibi TSK da eleştirilebilmelidir. Bu da zaten yapılıyor. Ancak bu eleştiriler saldırıya dönüşmemelidir. Siyasetçinin, girişimcinin, işçinin yedeği bulunur, ancak güvenlik ve adaletin yedeği yoktur. Bu nedenle TSK ve yargı yıpratılmamalıdır. TSK'nın milletin kalbindeki yerini ve ona duyulan sevgi ve güveni sarsmak için bazı odaklar adeta işbirliği içerisinde görünüyorlar. TSK'yı yıpratmak bu ülkeye verilebilecek en büyük zarardır. TSK'da orgeneral rütbesine kadar gelmiş kuvvet komutanlığına layık görülmüş bir insan için "Onbaşı bile olamayacak adamı orgeneral yaptılar" yorumunu yapmak için insanın akıl denen nesneden yoksun olması gerekir. Bu yorumu yapanlar bilmelidirler ki; TSK'da onbaşı diye küçümsedikleri o en küçük rütbeli bile sınavla seçilir, liyakat aranır. "Onbaşıya çok şey borçluyuz" Alışık oldukları sistemdeki gibi para gücüyle, rüşvetle, hatırla siyasi baskıyla onbaşı olunmaz. Onbaşı bankamatik memuru değildir. Kendisine teslim edilen timi muharebeye hazırlar. Bugün bağımsız bir ülke olarak bayrağımız gönderde dalgalanıyorsa, minarelerinden ezanlar okunabiliyorsa, o yazıları yazanlar gibi suç işleyenler sorgusuz -sualsiz içeriye tıkılmıyorsa bu nimetlerin çoğunu o beğenmedikleri onbaşılara borçluyuz. Bir subay askeri lisede 4, Harp Okulunda 4 yıl okuyarak orta ve yüksek öğrenimini tamamlıyor. Daha sonra teğmen olarak 1 yıl sınıf okullarında eğitim görüyor. Kurmay olursa 2 yıl harp akademilerinde, 1 yıl Silahlı Kuvvetler akademilerinde eğitim alıyor. Bununla da yetinilmiyor ve ortalama 3-4 yıl yurt içi ve yurt dışı meslek kurslarına gönderiliyor. Takım komutanlığından başlayarak bölük, tabur, alay, tugay, tümen, kolordu ve ordu komutanlığı görevlerinden sonra Kuvvet Komutanlıklarına gelebiliyorlar. Arada yapılan Karargah subaylığı görevleri de cabası. Yani öyle zannedildiği gibi, kolay kuvvet komutanı olunmuyor. TSK'nın en seçkin, en yetenekli ve en başarılı personeli bu kademelere kadar çıkabiliyor. Torpille ve siyasi güçle ilkokul mezunu genel müdür gören 4 koyunu güdemeyecek bazı insanları milletvekili ve hatta bakan olarak görebilme tahammülüne sahip olan bu ülkede bazı körler TSK'daki yapılanmayı ve terfi sistemini de öyle sanıyorlar. Ben o körlere, onbaşılığa layık görmedikleri o komutanların meslek hayatlarını yaptıkları görevleri, aldıkları eğitimi incelemelerini tavsiye ediyorum. İncelesinler, yüzleri varsa çok utanacaklar.