Almanya Başbakanı Gerhard Schröder'in çoğunluğu iş adamlarından oluşan 600 kişilik bir heyetle Türkiye'de olmasını herhangi bir ülkenin başbakanının Türkiye'ye gelmesi ile bir tutmamamız lazım. Zira Türk-Alman ilişkilerinde yeni bir bahardan söz etmemiz, köklü ilişkilerimizi hafife almak anlamına gelir. Bu satırları yazdığım gün Türk Alman Sanayi ve Ticaret Odası tarafından İstanbul`da düzenlenen Alman-Türk Ekonomi Kongresi'nin Türkiye ve Almanya'dan Başbakan seviyesinde bir protokolle açılıyor olması da iki ülke arasındaki ilişkilerin kapsamının da en önemli işaretidir. Almanya'da yaşayan Türkler ve Türkiye'ye gelen, Türkiye'ye gelmekle yetinmeyip bizimle komşu olan Almanlar iki ülke arasındaki bağları her geçen gün güçlendirmektedir. Ekonomik ilişkiler ivme kazanacak Nitekim iki ülke arasındaki dış ticaret geçen sene çift haneli rakamla büyüme göstererek, yalnızca 2004 yılında yüzde 20 oranında büyümüş olması bile iki ülke arasındaki ilişkilerin ufuklarının ne denli büyük olduğunun bir göstergesinden başka ne olabilir ki? Tüm dünyada Türkiye'nin en büyük ticaret ortağı olan Almanya aynı zamanda da Türkiye'de bulunan yabancı sermayede en çok paya sahip ülkedir. Şu anda Türkiye'de 1.200'den fazla Alman sermaye iştiraklı şirket bulunmakta. Almanya'ya işçi olarak gidip patron olan ve gurbeti ikinci vatan kılan vatandaşlarımızın emeği de Türk-Alman ilişkilerini güçlendiren bir başka unsurdur. Bugün Almanya'da 61.000'den fazla Türk kökenli şirket faaliyet gösteriyor. Türkiye'de Alman kökenli sermayenin böylesi yer tutmasında hiç şüphesiz ki Almanya'da bulunan Türkiye kökenli sermayenin büyük bir payı var. AB süreci Türk-Alman ilişkilerini güçlendirir Almanya'nın da Türkiye'nin de birbirleriyle işbirliğinde sayısız çıkarları olduğunu söylemenin işte böylesi bir zemini söz konusu. 3 Ekim'de başlayan müzakere süreci ile söz konusu ekonomik ilişkilerin büyük bir ivme kazanacağını söylemek için de elbette kahin olmaya gerek yok. Türkiye'nin parlak geleceğini gören Alman sermayesi AB müzakere süreciyle daha bir motive olacak ve iki ülke arasındaki ilişkiler çok farklı boyutlara taşınacaktır. Zaten önemli olan tarafların ilişkilerinin gelişmesi için gerekli iradeye sahip olmasıdır. Deminden beri saydığım göstergeler ise bu iradenin fazlasıyla mevcut bulunduğunun apaçık bir delilidir elbette. İki ülke arasında böylesi bir irade olduktan sonra çözülmeyecek hangi pürüz olabilir ki...