Cumhurbaşkanı Abdullah Gül''ün AB'nin patronu konumundaki Almanya'yı ziyareti birçok amaç taşıyor. Görünürde, "Almanya Cumhurbaşkanının Türkiye'ye yaptığı ziyarete karşılık vermek ve Türkiye-Almanya İşgücü Antlaşmasının 50. yıl dönümü etkinliklerine" katılmak amaçlarının ötesine taşan hedefleri var, bu gezinin... Türkiye bu geziden, ' Almanya-Türkiye' siyasi ilişkilerini yeni bir vizyonla geliştirmeyi umut ediyor. İki ülke ekonomik, ticari, kültürel ve turistik anlamda çok iyi ilişkiler içinde. Ancak Birinci Dünya Savaşından bu yana birbiriyle hiçbir sorun yaşamamış, küresel sorunlarda işbirliği yapmış bu iki ülkenin, son yıllardaki siyasi ilişkileri olması gereken seviyede değil. Almanya, Türkiye ile ekonomik ilişkilerini geliştiriyor ama siyasi ilişkilerimizde, Merkel'in Başbakanlık koltuğuna oturduğu günden bu yana ciddi bir soğukluk var; Eski anlamlı ittifaklar, işbirlikleri adeta dondurucuya konmuş durumda. Mesela Başbakan Merkel, Türkiye'nin AB'ye tam üyelik projesine mesafeli duruyor. Oysa Brüksel'de en büyük desteği, Almanya ve İngiltere'den görmüştük. Merkel, Türkiye'nin tam üyelikten ziyade imtiyazlı ortaklığa razı olmasından yana. Ancak Cumhurbaşkanı Gül, bu tavrı doğru bulmuyor. Türkiye'nin gümrük birliği antlaşmasını kabul ederek zaten özel ortak statüsünde olduğunu, Almanya dahil bütün Avrupa'nın 2004'de Brüksel'de Türkiye'nin AB'ye tam üyeliği için attıkları imzalara sahip çıkmalarını istiyor. Diğer küresel sorunlarda Merkel, Türkiye ile işbirliği yerine Sarkozy ile iş tutmayı tercih ediyor. Kısacası Hıristiyan Demokratların Türkiye'ye şaşı baktıklarını söylemek mümkün. Tarih boyunca her alanda işbirliği yapmış olan bu iki ülkenin; Merkel gibi öngörüsüz, gelecek vizyonu olmayan politikacıları aşıp ilişkilerini geliştirmesi gerekiyor. Almanya gibi küresel bir gücün, Sarkozy'ye tutsak kalması anlaşılabilir bir durum değil. Sayın Cumhurbaşkanı Gül, "Neden Türkiye Almanya ilişkileri Almanya-Fransa ilişkileri seviyesinde değil" sorusunu haklı olarak soruyor. Bu sorunun cevabı, Merkel gibi Hıristiyan Demokratların Türkiye'nin önemini kavrayamaması, ülkemizdeki hızlı değişim ve dönüşümü henüz tam olarak doğru algılayamamalarıdır. Yapılan temaslara ve verilen mesajlara baktığımızda Almanlar, Türkiye ile ekonomik ilişkilerini daha da geliştirmek istiyor. Zaten ekonomik büyümeleri bunu gerektiriyor. Ama siyasi ilişkilerini geliştirmeye yönelik bir istek ve heyecan taşıdıklarını görmedim. Hem Türkiye'nin AB süreci ile ilgili tutumlarında, hem terörle mücadelede gönüllü ve yeterli işbirliği yapma niyetlerinde, hem de Türkiye'ye konulan haksız vize uygulamalarının sonlandırılması konusunda eski pozisyonlarını muhafaza ediyorlar. İlişkilerin gelişimini engelleyen bu başlıkları müzakere etmek yerine, özellikle yenilenebilir enerjiyle ilgili işbirliği ve teknoloji transferi konularına ağırlık veriyorlar. Türk tarafı da haklı olarak ekonomik ilişkilerin gelişebilmesi için siyasi ilişki ve işbirliğinin arttırılması ve vizelerin kaldırılmasının zaruri olduğunu sürekli kendilerine hatırlatıyorlar. Almanya'nın Türkiye ile birlikte Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Kafkasya'da yapabileceği birçok iş varken, vizyonsuz politikacıların ileriyi görmemesi nedeniyle bu fırsatlar heba oluyor. Almanya cumhurbaşkanı, Türkiye'nin çoğulcu ve hukuk devleti ve sahip olduğu demokratik değerlerle Orta Doğu ve Kuzey Afrika'ya örnek olabilecek tek Müslüman ülke olduğunu hatırlattı. Bu coğrafyada çıkan fırsatların birlikte değerlendirilmesinin gereğine işaret etti. İşin aslına bakılırsa Avrupa'da en sağlam iki ekonomiye sahip olan bu iki ülkenin küresel sorunlarda işbirliği yapması her iki tarafın da çıkarına. Cumhurbaşkanı Gül, Alman muhataplarına; "Brüksel'de tam üyelik için attığınız imzanın arkasında durun. Müzakere sürecinin önünü açın. Türkiye süreci tamamlayıp AB'ye katılacağı gün değerlendirirsiniz. Belki o gün Türk halkı da AB'ye katılmayı gereksiz görebilir" mesajını açık-seçik verdi. Almanya Cumhurbaşkanı da hem AB, hem Türkiye ödevlerini yapsın diyor. Eski güzel günlere dönülmesi için ekonomik ilişkiler kadar, siyasi ilişki ve işbirliğinin arttırılması şart. Bunun için daha fazla temas, daha sık sık diyalog gerekiyor. Türkiye Almanya'yı, Almanya da Türkiye'yi görmezden gelme lüksüne sahip değil. Her iki ülkenin çıkarı birbirlerini görmelerini gerektiriyor.