Türkiye Lübnan'da ne yapabilir?

A -
A +

Lübnan'da silahlar nihayet sustu. Ancak diplomasinin, barışın konuşmaya başladığını söylemek için henüz çok erken. Bütün Orta Doğu'nun karmaşasını yansıtacak kadar kaotik bir ülke olan Lübnan'da yaşanan ve her an bölgesel savaşa dönüşme tehlikesi taşıyan dönemin ardından taşların bir günde yerli yerine oturmasını da zaten hiç kimse beklemiyor. Tam da bu noktada, Türkiye'nin Lübnan'da konuşlanacak uluslararası güçte yer alıp almayacağı tartışması gündemimize geldi. Bu konuda öncelikle şunu ifade etmek isterim. Türk Ordusu'nun BM Gücü içinde üstleneceği rolün tespitinden daha önemli olan, bu gücün Lübnan'da bulunma sebebinin netleştirilmesi konusu. BM Gücü, ülkede barışı tesis mi edecek, yoksa koruyacak mı? Bu nüans çok önemli. Zira barışın tesisi, ister istemez bölgede sıcak çatışmalarda yer almak anlamına gelir. Hem tarihî hem kültürel hem de ekonomik anlamda bölge ile köklü bağları bulunan Türkiye'den böyle bir güçte yer almasını beklemek ise doğru olmaz. Türkiye'nin Hizbullah'ı silahsızlandırma misyonuna dönüşecek bir güçte yer almasını beklemek hem bizim hem de bölgenin realitesiyle uyuşmaz. Bu da BM'nin Lübnan'da çıkmaz sokağa sapmasına sebep olmaktan başka bir işe yaramaz. Bosna örneği dikkate alınmalı Türkiye'nin Lübnan'da yapması gereken şey Bosna'da, Afganistan'da yaptığı gibi insani yardımların ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmasının temini ve tahrip edilen altyapının yeniden inşasına katkıda bulunmaktır. Bölgeye gidecek Mehmetçik de bu amaca göre oluşturulmuş bir birlik olabilir, olsa olsa. Türk Silahlı Kuvvetleri, şimdiye kadar üstlendiği görevlerde gösterdiği performans ile sadece bölgede ve üyesi olduğumuz NATO çerçevesinde değil, dünya çapında belli bir imaja sahip bir ordudur. Bölgede "barış ve istikrar"ı temel hedef olarak almayan hiçbir planda yer alması, rol oynaması mümkün değildir. Barış ve istikrarın şartları da bellidir. Ordumuz, bu şartları içermeyen hiçbir plana dahil olamaz. Türkiye'nin demokratik ve laik anayasal düzeniyle bölge ülkelerine model olması gerektiğini fark edebilen hiç kimse de Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bundan başka bir rol ile bölgede bulunması gerektiğini savunamaz zaten. Orta Doğu ülkelerinin Türkiye'yi model alması, ancak ve ancak Türkiye'nin de bölgede "barış ve istikrar"a öncülük etmesiyle mümkün olabilir. Dolayısıyla Türkiye'nin bugün Lübnan'da üstleneceği görev, onun gelecekte üstleneceği ve daha da önemli olan "model ülke" olma iddiasına hiçbir zaman gölge düşürmemelidir. Yurtta sulh, cihanda sulh Türkiye'nin Lübnan için kurulacak Barış Gücü'ne dahil olup olmaması meselesinde, zannedilenden daha net bir tavır takındığını söylemek mümkün. Nitekim Türk Silahlı Kuvvetleri'nin hangi şartlarda katkı vereceğine ilişkin basına yansıyan haberler de bu kararlılığı teyit eder nitelikte. Bu şartlara şöyle bir göz atmakta fayda var. Öncelikle BM, bölgede kesin ve daimi bir ateşkes kararı almalı. İsrail'in boşalttığı bölgelere Lübnan askeri yerleşmeli. Ülkede yer alan bütün taraflar, Lübnan'a asker konuşlanmasını kabul etmeli ve bu konuda tam bir konsensüs sağlanmalı. Bu gücün görevi, Hizbullah'ın silahsızlandırılması görevi olmamalı. Bu güce Endonezya, Malezya ve Pakistan'ın da katkısı olmalı. Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın "Yurtta sulh, cihanda sulh" sözünü bir düstur olarak benimseyen ve stratejisinde bu düsturu hiçbir çifte standarda yer bırakmayacak şekilde savunan Türkiye'ye de zaten böylesi bir hassasiyet yakışır. Türkiye Cumhuriyeti kurumlarıyla, kanunlarıyla rüştünü ispatlamıştır. Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül başta olmak üzere hükümetimiz, bölgenin dengelerini ve bu dengelerin nasıl bıçak sırtı riskler içerdiğini hesaba katıyor. Türkiye Barış Gücünde yer alabilir, yer almayabilir. Bu önemli değil. Esas mesele kimsenin Türkiye'den bu olgunluğa, bu rüşte yakışmayacak ham ve kaba bir karar beklememesi gerektiği. Lübnan'ın hem bölge hem de dünya barışını boğacak bir bataklık olmamasını isteyen herkesin, Türkiye'nin bu hassasiyetinden öğreneceği çok şey var. Bu konuda hepimiz müsterih olalım.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.