Aslında dün 2 saat 10 dakika süren hem Türkiye hem de Dünya kamuoyunun kilitlendiği zirvede yaşananlardan önce bir durum tespiti yapmak çok daha doğru olacak. 1 Mart Tezkeresi'nin reddedilmesinin ardından Türkiye, kısa, orta ve uzun vadede Irak'ın siyasal geleceğinde ulusal çıkarları anlamında mutlaka olması gerektiğini anladı. Geç de olsa 20 yıllık bir süreçte Ortadoğu haritasının değiştirileceğinin farkına vardı. 1 Mart tarihinde tezkere reddedildi. Türk-ABD ilişkileri belki de tarihinin en buhranlı dönemini yaşadı. "Türkiye Ortadoğu'da treni kaçırdı", "ABD'nin artık Türkiye'ye ihtiyacı kalmadı, çünkü Irak'la Türkiye'ye komşu oldu" yorumları yapıldı. Evet herkes böyle düşünürken konjonktür yine Türkiye'nin lehine işlemeye başladı. Herkes Irak'ta savaş bitti, diye düşünürken ABD savaş sırasında verdiği kayıplardan fazlasını savaş sonrasında verdi, vermeye de devam edecek. Savaş daha yeni başlıyor demek galiba en doğrusu olacak. İşte dünkü zirve daha başlamadan Türkiye, hem hükümetiyle hem de askeriyle Irak'a asker gönderme kararı vermişti. Dolayısıyla önceki günkü zirve için "Türkiye kararını verecek" demekten ziyade "Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ikna edilecek" demek çok daha yerinde olurdu. Zaten öyle de oldu. Hukukçu kimliği ile tanıdığımız Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök tarafından ikna edildi. Bu tür zirve ve toplantılarda alıştığımız "Uluslararası Meşuiyet" ve "Birleşmiş Milletler kararı" gibi kavramlar ilk kez açıklamalara yansımadı. Zaten açıklamanın satır araları çok iyi okunduğunda, Türkiye'nin Irak'a asker göndermeye çoktan karar verdiği ve Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in de "Uluslararası Meşruiyet" beklenmeden ikna edildiği çok iyi anlaşılıyordu. Zirve sonrasında "Ulusal çıkarlarımızın gerektirdiği şekilde hareket edeceğiz" şeklindeki açıklama Türk askerinin kısa bir süre içerisinde Irak'ta olacağını net olarak ortaya koydu. ğ Süreç nasıl işleyecek? Peki bundan sonra süreç nasıl işleyecek? 22 Agustos tarihinde gerçekleştirilecek MGK toplantısında hükümete, asker gönderme konusunda tavsiye kararında bulunulacak. Zaten "kapımızdaki yangına bigane kalamayız" diyerek bu görev için siyasi iradenin kararının beklendiğini çok açık söyleyen Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, askerin bu görev için hazır olduğunun mesajını vermişti. Ayrıca Orgeneral Büyükanıt'ın BM kararıyla ilgili "Olması mümkün olmayan kararları beklerseniz yanlış karar verirsiniz" şeklindeki sözleri, Türkiye'nin mutlaka ama mutlaka Irak'ta olması gerektiğini de ortaya koydu. 1 Mart'taki tezkerenin reddedilmesinin ardından 26 Mart tarihinde yapılan bir basın toplantısındaki şu sözleri de hatırlatmak istiyorum; "Şayet bir gün işler kontrolden çıkarsa, dilerim bu dostlarımız, şimdi karşı çıktıkları hareketleri yapmamızı bizden istemek zorunda kalmasınlar" Bu sözler Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'e ait. Evet Hilmi Paşa, bu sözleri ile ABD'nin bir gün mutlaka yine Türkiye'ye ihtiyaç duyacağını, Türkiye'nin kapısını çalmak zorunda kalacağını söyleyerek hem ne kadar öngörülü bir komutan olduğunu göstermiş hem de "Artık ABD'nin Ortadoğu'da Türkiye'ye ihtiyacı kalmadı" diyenlere daha savaşın başında cevap vermişti. Artık demokratik süreç de hızlı bir şekilde işlemeye başladı diyebiliriz. Asker göndermeyle ilgili hükümet tezkeresi Eylül ayının başlarından itibaren her an TBMM'ye gönderilebilir. ğ Hükümet neden acele etmiyor? AK Parti Hükümeti aslında TBMM tatile girmeden asker gönderme tezkeresini TBMM'den çıkartabilirdi. Ancak askerlerle yapılan eşgüdüm toplantılarında 'bekle gör' politikası uygulanmasına karar verildi. Çünkü Türk askerinin, Kuzey Irak'ta Türkiye için potansiyel güvenlik riski varken, Bağdat'ta ABD'nin güvenliğini sağlayan bir duruma düşürülmemesi kararına varıldı. Bu anlamda da Ankara, Washington yönetiminin Kuzey Irak'ta PKK-KADEK varlığına yönelik net tavrını görmek istedi. Ayrıca Türkiye, Irak'ta sadece güvenliği sağlayan bir konumda değil, bölgeye yol, su, elektrik götüren, bir anlamda askerî misyonun yanı sıra sivil misyonu da üstlenmiş bir ülke olmak istiyor. Türkiye yine 1 Mart tarihinde düştüğü yanlışa da düşmemek için önce iç kamuoyunu sonra da dış kamuoyunu ikna edecek. Avrupa Birliği'ne Türkiye'nin barışın bir an önce tesisi için Irak'a gittiği mesajı, bölge ülkeleri olan Suriye, İran ve Suudi Arabistan'a da Türkiye'nin Irak'a rağmen değil, Iraklıların isteğiyle, talebiyle orada bulunacağı anlatılacak.