Başbakan Erdoğan ile çıktığımız gezinin ikinci durağı olan Cezayir hem ilginç, hem de Türkiye'nin yakından ilgilenmesi gereken stratejik bir ülke. 1514-1830 yılları arasında Osmanlı idaresinde kalan Cezayir,1830 yılında Fransa'nın sömürgesi haline gelmiş. Fransa sömürge yönetimine karşı 1957-1962 yılları arasında bağımsızlık savaşı veren Cezayir 1962 yılında da bağımsızlığını kazanmış. Bu bağımsızlık savaşında Doğu bloku ülkelerinden de destek görmüş. Türkiye 1958 yılında BM Genel Kurulunda Cezayir'in geleceği ile ilgili yapılan 'self-determinasyon-kendi geleceğini kendi tayin' oylamasında maalesef çekimser oy kullanmış. Cezayir'i ancak 1962'de tanımışız. Cezayir yönetimi o dönemde buna çok içerlemiş ve bu tutumumuz ikili ilişkilerin gelişmesini engellemiş. Rahmetli Turgut Özal'ın 1985 yılında Cezayir'e yaptığı ziyaret sırasında ülke yönetiminden özür dilemesi ilişkilerin önünü açmış. Milli Kurtuluş Cephesi (FLN) denilen siyasi parti 1962'den bu yana Cezayir'de etkin konumda. Bu partiden hoşnut olmayanların toplandığı İslami Kurtuluş Cephesi (FIS), 1991 Aralık seçimlerinde sürpriz başarı kazanınca ordu seçimlere müdahale etmiş. Hükümet yanlısı ve ılımlı İslam partilerinin katılımı ile seçimler yapılmış. Ancak radikaller yönetime karşı saldırılarını isyan seviyesine çıkarmışlar. Bu isyanlar 1992-99 yılları arasında devam etmiş ve 150 bin kişinin ölümü ile sonuçlanmış. Hükümet 1999 yılının sonunda kontrolü sağlamış. FIS da 2000 yılında yasaklanmış. Ama şu anda bile varlığını devam ettiren silahlı militanlar, hükümet güçleri ile kırsalda az da olsa çatışmaya devam ediyorlar. İkinci dönem de Cumhurbaşkanlığını sürdüren Buteflika, işsizlik, bürokratik problemler, yoksulluk, konut yetersizliği, elektrik-su kısıntısı gibi sorunları aşmak için harekete geçmiş yeniden imar sürecini başlatmış. Bunun için de 80 milyar dolarlık kaynak tahsis etmiş. Dünyanın önde gelen müteahhitlik firmaları Cezayir'de bu pastadan pay alabilmek için ciddi çaba içindeler. Özellikle Çin ve Japon firmaları ile ABD, Alman ve Fransız firmaları dikkat çekiyor. 200 bin Çinli işçi geçici oturma izni almış. Türk müteahhitlik firmaları bu devler arasına girebilmek için çırpınıyorlar. Erdoğan ile yaptıkları görüşme sırasında Teminat Mektubu temin etme sıkıntısından tutun da büyük ölçekli işlere girebilmek için sermaye yetersizliğine kadar tüm sıkıntılarını aktardılar. Başbakan Cezayir'de faaliyet gösteren Türk müteahhitlik firmalarının sorunlarını ele alacak bir ortak komite kurulmasını sağlamış görünüyor. Cezayir'de ekonominin bel kemiği hidrokarbon sektörü. Petrol ve doğal gaz ürünleri ihracatının neredeyse tamamı. Dış politika problemleri Cezayir'in dış politikada iki temel sorunu var. Fas'la Batı Sahra sorunu, Fransa ile soykırım tartışmaları. Cezayir uluslararası zeminlerde ülkemize yönelik olarak yapıcı bir tavır sergiliyor. Ülkemizin, BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine adaylığına destek veriyor. Başbakan'ın ziyaretinin en önemli sonucu, iki ülke arasında stratejik iş birliğinin temelini oluşturacak olan 'Dostluk ve İşbirliği Anlaşması'nın imzalanmış olması. Cezayir, Türkiye'nin Afrika'ya açılan kapısı konumunda. Bu ülke ile ticaret hacmimiz 2.5 milyar dolar düzeyinde. Türkiye Cezayir'den sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) ve sıvılaştırılmış petrol gazı (LPG) alıyor. Doğal gaz ithalatımızda Cezayir üçüncü sırada. Ekonomik anlamda en büyük sorun, Cezayir'in Dünya Ticaret Örgütü'ne üye olmasına destek veren Türkiye'nin tüm çabalarına rağmen iki ülke arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının (STA) olmaması. Cezayir Dünya Ticaret Örgütü'ne üye olmadan bu anlaşmayı imzalamaktan kaçınıyor. AB ile yaptığı ticaret anlaşması sonucu AB ülkelerinin 3 bin kaleme yakın malı bu ülkeye sıfır gümrükle giriyor. Türk firmalarının mallarından ise gümrük vergisi alınıyor. Bu nedenle Türk iş adamları Avrupalı iş adamları ile rekabet şansını kaybediyor. Başbakan Erdoğan Cezayir'de tüm bu sorunlara çözüm aradı. Cezayir Cumhurbaşkanı ile görüşen Erdoğan, KKTC'ye uygulanan izolasyonun kaldırılması, doğrudan ulaşım, ticaret, turizm, yatırım ve sportif temaslar başta olmak üzere ikili ilişkilerin geliştirilmesini talep etti. Tüm uluslararası platformlarda Kıbrıslı Türklere uygulanan izolasyonların aşılması konusunda beklentisini ve Türkiye'nin 24 Ocak'ta yayınladığı yeni eylem planına destek verilmesini istedi. Bu gezide ayrıca Türkiye, sağlık alanında-denizcilik sektörü alanında-fosfat sektörü alanında iş birliği imkanlarını da araştırdı. Geçmişe yolculuk... Barbaros Hayrettin Paşa, Cezayir halkı ve medeniyetini yok olmaktan kurtarmış. Osmanlı döneminin ardından Emir Abdülkadir ile birlikte işgal kuvvetlerine karşı direnen Türkler, Birinci Dünya Savaşı'nda Fransız ordusunda yer alan Cezayirlilerin kendilerine ateş etmediklerine şahit olmuşlar. Bağımsızlık mücadelesi sırasında Türk halkı Libya üzerinden silah, mühimmat ve iletişim araçları göndererek yardım etmeye çalışmış. İki halk arasında birçok dayanışma örneği dünden bugüne devam ediyor. Bu iki ülkenin birbirinden uzak kalması doğru değil. 300 yılı aşkın ortak geçmişimizin kültürel mirası olan Hüseyin Dayı Sarayının ve bünyesinde yer alan Yenicami'nin özelliklerinin korunarak onarılması ve yenilenmesi kararı sevindirici. İkiyüzlü Fransa! Cezayir Cumhurbaşkanının sömürge döneminde Fransa'nın Cezayir kimlik soykırımı yaptığını söylemesinin ardından bildiğiniz gibi Fransa Dışişleri Bakanı Blazy soykırım sözcüğünün ciddiyetsiz bir biçimde kullanılmaması, tarihin siyasetçiler ve parlamentolar değil, tarihçiler tarafından değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmişti. Oysa. kendi geçmişindeki olayın tartışılmasına dahi tahammül edemeyen Fransa Ermeni soykırımıyla ilgili kendi parlamentosunda yasa çıkarmaya çalışıyor. Tam bir çifte standart ve ikiyüzlülük. Cezayir'de gezdiğimiz askeri müze Fransızların masum olmadığının kanıtları ile dolu...