BM'nin Libya ile ilgili aldığı kararın daha dumanı tüterken Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy'nin kendisini BM kararlarının uygulayıcısı rolüne sokup Libya'ya hava harekâtı düzenlemesi tam anlamıyla siyasi bir şovdu. ABD ve İngiltere, Fransa'nın fitilini ateşlediği harekâta katılmak zorunda kaldılar. Rol kapma konusunda uzman olan Sarkozy'nin ne yapmak istediğini fark eden ABD, BM'nin Libya ile ilgili kararının uygulama sorumluluğunun NATO'ya devredilmesini sağlamaya çalışıyor. 'Komuta'nın NATO'ya devredilmesine karşı çekinceleri olan Türkiye'nin çekincelerinin giderildiği ve isteklerinin karşılandığı görülüyor. Türkiye'nin haklı itirazları vardı. Bunların karşılanmış olması Ankara'yı memnun etmişe benziyor. Türkiye Libya sürecini doğru yönetiyor. Türkiye bir taraftan yıllardır birlikte hareket ettiği batılı müttefiklerini küstürmemek diğer taraftan da mensubu olduğu İslam dünyasını hassasiyetlerini dikkate almak gibi bir ikilem içinde politika belirlemek durumunda. Türkiye, Sarkozy'nin BM'den alınan yetkiyi kullanmaya çalışmasından rahatsız. Diğer taraftan Türkiye zamanında Kaddafi'ye gerekli uyarı ve telkinleri yaptığını düşünüyor. Kaddafi güçlerinin sivillere dönük saldırılarının artması ve Kaddafi'nin olayları bastırmak için "Gerekirse tek tek evlerini basıp birer fare gibi yok edeceğim onları" demesi Türkiye'nin NATO müdahalesine şartlı olarak razı olmasının başka bir sebebi. Arap Birliği'nin BM kararına destek vermesi, Katar'ın fiilen operasyonlarda yer alacağını açıklaması, Türkiye'nin kararını etkileyen diğer gelişmeler. Fransa Cumhurbaşkanı'nın çıkarcı, ikiyüzlü ve çapsız dış politikası herkesi rahatsız etmiş görünüyor. Mısır ve Tunus'ta çuvallayan ve daha birkaç ay önce Kaddafi'yi el üstünde ağırlayan Sarkozy'nin BM'nin kararından nemalanmaya çalışması ibretle izleniyor. Türkiye, NATO'nun Libya'ya müdahalesine 'İnsani yardım ve arabuluculuk' şartı ile yeşil ışık yaktı. Libya'da hem Kaddafi taraftarları ile hem de Bingazi'deki muhaliflerle ilişki ve irtibat halinde ve her iki tarafta da itibari olan tek ülke Türkiye. Başbakan Erdoğan, 'Hiçbir Libyalı kardeşimize silah doğrultamayız. Libya asla bölünmemeli, ikinci bir Irak olayı yaşanmamalı. Libya, Libyalılarındır. Libya'da ne olacağına Libyalılar karar vermeli. Kendi istikametini kendi belirlemeli' sözleri Türkiye'nin Libya sorununa ilişkin perspektifinin çerçevesini çiziyor. BM kararından hemen sonra Fransa'da Paris zirvesinin düzenleyen Sarkozy'nin Türkiye'yi davet etmemiş olması aslında çıkarımıza olmuş. Zirvede Türkiye'nin olmadığını gören ABD'liler nedenini sorduklarında; Fransızlar 'vakit yoktu aceleye geldi' tarzında kaçamak cevaplar vermişler. Fransa başından bu yana Türkiye ve ABD'yi bu sürecin dışında tutarak ve AB'yi kullanarak bu süreci tek başına yönetmek istiyor. NATO'dan Türkiye ve Almanya'nın çekinceleri giderilirse Sarkozy'nin oyun planı çökecek. Eğer NATO bünyesinde bu iş götürülecekse herhalde Meclis'ten bir tezkere çıkarılacaktır. İnsani amaçlarla bile olsa buna ihtiyaç var. TSK gerekli hazırlıklarını yapmış durumda. Ancak Libya'daki gelişmelerin doğru okunması lazım. Libya'da sivil toplum yok. Aşiretler var. Kaddafi'nin son dakikaya kadar ne yapacağını kestirmek zor. Alternatifli planlar yapmak gerekir. Türkiye Libya'nin bölünmemesi için aktif olarak gayret sarf etmelidir.