Türkiye'nin önü açık

A -
A +

Türkiye artık hedeflerine ulaşabilen bir ülke olma yolunda hayli mesafe aldı. Bazı eksikliklerimizi görmezsek, son birkaç yılda, Türkiye; siyasette, yasamada, yargıda ve yürütmede küçümsenemeyecek mesafeler katetmiştir. Maalesef ekonomiyi bu cümle içinde sayamıyorum. Tabii bu ilerlemeyi hem bireysel, hem de kurumsal manada söylemek istiyorum. Bildiğiniz gibi bu son dönemde; halkımız siyasette merkez partilere yönelmek suretiyle radikal çizgilerden uzaklaşmıştır. Siyasette radikal renklere halkımız artık prim vermemektedir. Siyasilerimiz de buna paralel olarak kavga yerine uzlaşmayı tercih etmiştir. 57. hükümetin bünyesindeki DSP-MHP birlikteliği küçümsenemeyecek bir siyasi teşebbüs idi. Her ne kadar, bu iki parti 3 Kasımdaki oy kaybını, tabanlarının bu birlikteliğe tepkisi olarak yorumlamaya çalışsa da oy kaybının asıl sebebinin; "gelir seviyesindeki düşüş" ve "işsizlik" olduğunu rahatça söyleyebiliriz. Bugün, CHP'nin bazı çıkışları hariç, siyasetimize yeni ve uyumlu bir muhalefet mantığını yerleştirdiğini hepimiz görüyoruz. Halkımız Meclis Genel Kurulu kavgalarından, Yılmaz-Çiller didişmesinden hiç de hoşnut kalmamıştı. Siyasetimiz bu iki şahsiyeti bunun için safdışı etmiştir. Bugünlerde yerel seçim mitinglerini hepimiz izliyoruz. 10 yıl, 20 yıl, 30 yıl öncesine hiç benziyor mu? Hayır! Liderler daha dikkatli ve seviyeli. İşte bu durum, siyasette bir kademe atladığımızın işaretidir. Yargımızın bazı üst düzey yetkililerinin, bir dönem siyasilerden daha çok siyasi içerikli beyanatlar verdiğini hepimiz hafızalarımızda saklıyoruz. Bazı generallerimizin beyanatlarının gazete manşetlerinde veriliş tarzı, başta askerlerimiz olmak üzere hepimizi üzen bir durumdu. Şimdi böyle bir şey var mı? Hayır. Yürütmede önemli değişiklikler oldu. AK Parti hükümeti anayasal çoğunluğuna güvenerek dayatma yasalar çıkarmıyor. Muhalefetle sivil toplum kuruluşları ile üniversitelerle ve askerlerle istişare ederek karar veriyor. Bütün bunlar iyi gelişmeler. Ama artık bunlar da yeterli değil! Ah bir de ekonomi düzene girse! Ben, AB kapısında uzun bekleyeceğimizi düşünüyorum. Bunun sebebinin, ne YÖK ne RTÜK'teki asker üyelerin varlığı ne de artık cılkı çıkmış işkence iddiaları olduğunu sanmıyorum. Ya nedir esas problem? EKONOMİ!.. Türkiye'de gelir seviyesi yükselirse, işsizlik oranı Avrupa değerlerine yaklaşırsa AB'ye girişimiz yakın demektir. Bunlar düzelmez ise; Bugün Kıbrıs, Yarın Ege problemi, Ertesi gün Ermeni soykırımı, sonra laiklik anlayışında farklılık, Kemalizm vb. bahaneleri önümüze birer birer koyacaklar. Asıl konu bunlar değil. Bunlar geciktirme taktiğinin dayatmalarıdır... Ekonomiyi, güven ve istikrar olan topraklarda hızla büyüyen bir bitkiye benzetebiliriz. Güveni güneşe, istikrarı ise suya benzetebiliriz. Aman dikkat güneşimize kara bulutlar set olmasın, suyumuza el uzanmasın. Bu hepimizin fert fert milli görevidir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.