Türkiye'ye düşen görev

A -
A +

Bir Danimarka gazetesinde yayınlanan ve bütün dünyayı etkileyerek İslam âleminde nefret uyandıran karikatür skandalı dolayısıyla yaşanan provokasyonlar "Medeniyetler Çatışması" teorisi üretenlerin ekmeğine yağ sürdü. Bu olay vesilesiyle "Medya Etiği"nin, ifade özgürlüğünün sınırlarının uzun uzun tartışılması gereken kimi boşluklar taşıdığına bir kez daha şahit olduk. "İnanç" gibi her insanın ve toplumun kimliğinde göz ardı edilemez önem taşıyan bir konunun "mizah" malzemesi yapılmasının sonuçlarının hepimizi tahmin bile edilemeyecek ağır bedeller içeren bir faturayı ödemek zorunda bırakacağını maalesef yaşayarak tecrübe etmiş olduk. Yaşanan olaylar, Müslümanların "protesto" ederek haklarını ve değerlerini koruma konusunda kimi zafiyetler yaşadığını da gözler önüne serdi. "Biz Müslümanlar olarak Hz. İsa'ya böyle bir hakarette bulunulmasını kabullenemeyiz. Siz de Peygamberimize ve değerlerimize hürmet etmelisiniz" diyen sağduyulu sesler maalesef provokatif nitelikli ve şiddet yüklü tepkilerin arasında kaynayıp gitti. En haklı olduğumuz noktayı dile getirirken birden haksız konumda bulduk kendimizi. Keşke tahriklere kapılmak yerine zaten geleneğimizde bulunan olgun bir tavırla hareket etseydik. O zaman çatışma bu boyutlara varmadan mesele aklıselim bir çizgi içinde çözüme kavuşabilir, bundan sonra benzer olayların yaşanmasına da şimdiden engel olunabilirdi. Niçin önemli? Bu krizle ilgili olarak pek az ülke, Türkiye kadar kritik bir noktada duruyor. Çok az ülke AB'ye entegre olma sürecinde, ABD'nin 50 yıllık müttefiki demokrat ve Müslüman bir ülke olan Türkiye, krizi bir fırsata dönüştürme potansiyeline sahip. Gördüğümüz kadarıyla Türkiye de bu potansiyelin farkında ve kararlı bir politika izleyecek kadar da basiret sahibi bir hükümetimiz mevcut. Nitekim 'Medeniyetlerarası İttifak' projesini yürüten Türkiye ve İspanya başbakanları, Hz. Peygamber'e hakaret içeren karikatürler konusunda "inanca saygı ve sağduyu" çağrısı yaptı. Geçtiğimiz günlerde yaklaşık 7.5 saat süren bakanlar kurulu toplantısında da karikatür krizi ele alındı. Toplantı sonrası Başbakan Recep Tayyip Erdoğan krizle ilgili olarak dünya liderlerine mektup yazacağını açıklarken, Türkiye, AB ve İslam Konferansı Örgütü'nü (İKÖ) bir araya getirecek yeni bir inisiyatif için harekete geçti. Sayın Erdoğan, "Türkiye Başbakanı olarak AB liderlerine, diğer dünya liderlerine ve İslam dünyasındaki liderlere yazacağız. Üzerinde çalışmalar yapılıyor, İKÖ'nün de çalışmaları var. Biz AB troykasının da toplanmasını istiyoruz. Bu konuda da çalışmalar var, işin sonuna kadar takipçisiyiz" diyerek meseleye sahip çıktığını açıkça ilan etti. Dışişleri Bakanı Sayın Abdullah Gül ise "Ne olacaksa olsun deyip oturup bekleyemeyiz" diyerek bu kararlılığı daha da güçlendirdi. Ayrıca İKÖ Genel Sekreteri Ekmelettin İhsanoğlu da BM Genel Sekreteri Kofi Annan ve AB Ortak Dış Politika ve Savunma Yüksek Temsilcisi Javier Solana, ortak bir bildiri yayınlayarak İslam dünyası ile Batı arasında gerginliğe sebep olan karikatür krizini aşmak için diyalog çağrısında bulundu. Yani Türkiye'nin ağırlığı her platformda hissediliyor. Bu olaylardan çıkartılması gereken iki ders var. Birincisi Avrupalılar artık dünyayı kendisinden ibaret görmekten vazgeçmeli ve ayrıca kendi kıtalarının da eski homojen kültür yapısından uzak olduğunu fark ederek çatışmadan ziyade uyumun ön planda olduğu bir çizgiye riayet etmelidir. İkincisi ise Müslümanların en çok haklı oldukları noktada bile provokasyonlara kapılıp haksız duruma düşme yanlışına düşmemesinin şart olduğu gerçeğinin artık ayan beyan ortada olduğudur. Başta Türk milleti olmak üzere bütün dünya Müslümanları, yangına benzin dökmek ve tansiyonu yükseltmenin sahip çıktıkları değerler silsilesine zarar vereceğini görmeli ve haklı tepkilerini haklı yollardan ifade edebilecekleri yöntemler kullanmalıdır. Tahriklere kapılıp oyunlara alet olursak bundan en büyük zararı İslamiyet görür. Laik bir ülke olan Türkiye'nin diğer İslam ülkelerine de örnek olması önemlidir. Neticede bu ilk defa başımıza gelen bir olay değil. II. Abdülhamid zamanında Fransa'da Peygamberimize hakaret eden bir tiyatro oyunu gündeme gelince, İslam Dünyası o günün iletişim imkanları içerisinde tepki göstermişler. II. Abdülhamid'in aktif rol oynadığı bir diplomasi trafiğinden sonra oyun; önce Fransa'da ardından da İngiltere'de yasaklanmış. Bugün de "sağduyulu" tepkilerin karşılığını bulacağını düşünüyorum. Avrupa'ya hatırlatmamız gereken şey, çatışmanın değil uyumun merkeze alındığı bir politikanın, menfaatleri icabı olduğu gerçeğidir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.