Son iki haftadır meydana gelen iç ve dış gelişmeler çok iç açıcı değil. Her şey çok iyi giderken; yolsuzluk, öğrenci affı, teşviklerin kapsamının genişletilmesiyle ilgili IMF ile yaşanan gerginlik, son olarak da kabineden bir bakanın istifa etmesi iç kamuoyumuzda yaşanan ve bir vatandaş olarak bize üzen gelişmeler. Diğer taraftan; Irak'taki seçim sonuçları, genelde Irak'ın kuzeyi, özelde Kerkük seçimlerinde yaşanan usulsüzlükler ve bu usulsüzlüklere dünyanın seyirci kalması, komşularımız İran-Suriye ile ABD ilişkilerindeki gerginliğin hızla tırmanması ve Lübnan eski Başbakanına suikast düzenlenmesi, ülkemizi olumsuz yönde etkileyecek dış gelişmeler. Enerji Bakanlığındaki bazı üst düzey bürokratların bulaştığı yolsuzluklarla ilgili Hükümetin takındığı tavır, olumlu bir tavırdır. Geçmişte olduğu gibi, hükümet kendi atadığı bürokratların yolsuzluklarının üstünü örtebilirdi. "Benim hırsızım iyidir" anlayışıyla yanlış işler yaptıkları halde bu bürokratların hatalarını-günahlarını örtbas edebilirdi. Hükümet, bunu yapmadı; benim seçip atadığım bürokratlar da olsa yanlış yapanın arkasında durmam, yargıya teslim ederim anlayışını seçti. Hatta, Başbakan, "Ucu nereye varırsa varsın sonuna kadar üzerine gidin" talimatını verdi. Bizim kanaatimiz yolsuzluğu doğuran sistemdir. Sistemde gerekli reformlar-düzenlemeler yapılmadığı, devlet ve kamu idaresinde şeffaflaşma sağlanmadığı sürece yolsuzluğu engellemek mümkün değildir. Bu probleme kişiler bazında değil, makro bazda bakıp, çözümler üretmek gerekmektedir. "Benim atadığım bürokrat yolsuzluk yapmaz" mantığı doğru bir mantık değildir. Ayrıca güven kontrole mani değildir. Gündemi hükümet tayin eder Kamuoyunda, AB'den müzakere tarihinin alındığı 17 Aralık'tan bu yana Hükümetin, gündem oluşturamadığı ve bazı çevrelerce oluşturulan sun'i gündemlerle uğraştığı görüntüsü hakim. Bu duruma son verilmeli, ülkenin gündemini hükümet belirlemelidir. Hükümetin dış politika gündeminde; öncelikle Kıbrıs, Irak ve AB konusu, iç gündeminde de, IMF görüşmeleri ve reformlar olmalıdır. Türkiye'nin acil çözüm bekleyen iç ve dış meseleleri bu konulardır. AB ile tam üyelik müzakereleri öncesinde Türkiye, Kıbrıs konusunda aktif ve hızlı adımlar atmak zorundadır. Sınırımızın hemen dibinde, ekonomik, siyasi ve güvenlik açısından bizi çok yakından ilgilendiren Irak'ta, ilerde tedbir alınması mümkün olmayan çok hızlı gelişmeler yaşanmaktadır. Türkiye bölgesel bir güç olarak Irak'ta izlediği politikaya akılcı bir şekil vermek durumundadır. Diğer taraftan, Hükümet ekonomi çevrelerini çok yakından ilgilendiren IMF ile yeni Stand-by anlaşması konusunda gecikmemeli, bu konuya hız vermeli ve bir an önce sonuca varmalıdır. Zaman kaybı Türkiye'nin zararına Hükümetin iç politikada en önemli önceliği reformlar olmalıdır. 2003-2004 yıllarında Reformlar konusunda hızlı hareket eden Hükümet 2005'te de aynı ivmeyi korumalı hatta arttırmalıdır.Kamu Yönetimi Temel Kanunu, İl Özel İdareleri Kanunu, Belediye Gelirleri Yasası, personel rejiminin yeniden düzenlenmesi, YÖK reformu gibi önemli konular vakit kaybetmeden meclise getirilmeli ve uygulamaya sokulmalıdır. AB ile müzakere tarihi yaklaşmaktadır. Başmüzakereci ve müzakere heyetleri ekibi kısa sürede belirlenmeli, vakit kaybedilmemelidir. Kabine revizyonu artık geri dönülmez bir beklenti haline dönüşmüştür. Bir revizyona gidilecekse hemen yapılmalı, ülkeye zaman kaybettirilmemelidir. Ülke yönetimi boşluk kaldırmaz. Bırakılan boşluklar mutlaka doldurulur.