Uyum, ama nasıl?

A -
A +

Türkiye'de "uyum" denince akla hemen Türkiye'yi yöneten kurumlar arasındaki uyum geliyor. Buna sözümüz yok. Her ülkenin olduğu gibi Türkiye'nin de kurumları arasında elbette bir uyum bulunmalı. Ancak Türkiye'yi yöneten kurumlar arasındaki uyumun çerçevesi ile AK Parti hükümeti arasında kimi farklılıklar var. Bu farklılıklar kimi çevrelerin AK Parti hükümetini ve Başbakan Tayyip Erdoğan'ı eleştirmesine yol açıyor. Ancak bu eleştiriyi yapanların göz önünde tutması gereken çok önemli bir gerçek var. O da Türkiye'yi yöneten kurumların kendi içlerinde oluşturduğu uyum çerçevesi ile milletin uyum çerçevesi arasında kimi kopuklukların, farklılıkların bulunduğu gerçeği... Manzara böyle iken AK Parti hükümetinin önünde iki seçenek var. Kimi konularda Türkiye'yi yöneten kurumlarla çelişkiye düşmek pahasına kendisine oy veren milletin benimsedikleriyle uyumlu kalmaya devam etmek ya da kurumlarla uyumlu olmak için millete sırtını dönüp bir sonraki seçimlerde oy kaybına uğramak. Mademki Türkiye için istikrar bu denli hayati bir ihtiyaç; o halde uyumun AK Parti ile Türkiye'yi yöneten kurumlar arasında değil, Türkiye'yi yöneten kurumlarla Türk milleti arasında tesis edilmesi gerekmektedir. Erken seçim istikrar denklemini bozar AK Parti hükümetinin bu konuda olabildiğince net bir tavır koyması gerekiyor ki milletin kendisine verdiği istikrar anahtarı ile Türkiye'ye yeni ufuklar açabilsin. AK Parti hükümeti, istikrarsızlıktan kurtulmak isteyen milletimizin dertlerine çare olarak iktidarı emanet etmesinden doğdu. Milletimizin sadece AK Parti'yi değil istikrarı seçtiği, zaman içinde daha net anlaşıldı. Nitekim bu seçim de boşa çıkmadı. Türkiye AK Parti'nin hükümet ettiği dönemde daha önceki döneme ait kördüğümleri bir bir çözmeye başladı. Zaten bugün erken seçim olmasın diyorsam arka planında işte böylesi bir denklemin yakalanmış olması vardır. Hele hele cumhurbaşkanlığı seçimini erken seçim talebine mazeret olarak göstermeyi ise hiç uygun bulmuyorum. Vakti gelince Türkiye, cumhurbaşkanını seçecek. O takvim işlemeye başlamadan önce, konuyu gündeme getirmek doğru değil. Bu sadece Türkiye'yi hiç istemediğimiz günlere geri götürmekle kalmaz, cumhurbaşkanlığı gibi Türkiye'nin saygın bir makamını da yıpratmak anlamına gelir. Erken seçim isteyenleri, bütün bu sakıncaları göz önüne alıp tekliflerini baştan düşünmeye davet ediyorum. ? Yabancı sermaye teşvik edilmeli Öte yandan Sayın Abdüllatif Şener'in yabancı sermayenin sınırlandırılması gerektiği açıklamasını ise anlamsız buldum. Tıpkı DYP Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın Başbakana yurt dışı gezilerini ve harcırahlarını sormasına bir anlam veremediğim gibi! Dünyanın istisnasız bütün ülkelerinin yabancı sermaye için her türlü kolaylığı gösterdiği bir zamanda yaşıyoruz. Aralarında G-8 ülkeleri de bulunmak üzere hiçbir ülke yabancı sermaye konusunda geri adım atmaya niyetli değil. Aklın yolu bir sonuçta. Üstelik Başbakanımız Sayın Erdoğan'ın uluslararası büyük sermaye kuruluşlarının üst düzey yöneticilerini İstanbul'da toplayarak Türkiye'ye yatırım yapmaları için gereken düzenlemeler doğrultusunda birinci elden bilgi almasından hemen sonra böylesi bir açıklama yapmayı izah etmenin mümkün olmadığını düşünüyorum. Sayın DYP milletvekili de eminim bizim kadar hatırlıyordur ki Türkiye Başbakanı, Başbakanlığın merdivenlerinden kazasız belasız çıktı diye rahat bir nefes aldığı kriz günlerini geride bıraktı. Başbakanımızın her gezisi Türkiye'nin siyasi ve ekonomik çıkarlarıyla yakından ilgili. Sırf muhalefet etmiş olmak için, çalışan bir Başbakanı zan altında bırakan bir soru sormayı siyaseten hiç de şık bulmuyorum. Türkiye devleti kendi milletine de dünya ülkelerine de açık olmak zorunda. Çünkü Türkiye'yi şahlandıracak ve dünyada hak ettiği noktaya taşıyacak olan istikrar kapalı kapılar arkasında nefes alıp verecek atmosferini bulamıyor.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.