YÖK tasarısından rejim tartışmasına!

A -
A +

Siyasi partilerin 3 Kasım genel seçimlerinden önce millete sundukları seçim vaatlerinde YÖK ile ilgili düzenlemeler var. AK Parti'nin seçim vaatlerinde de YÖK ile ilgili düzenlemeler yapılacağı mevcut. Hem 3 Kasım genel, hem de 28 Mart yerel seçimlerinden önce AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan seçim meydanlarında seçmene bu konu ile ilgili taahhütlerde bulundu. Genel seçimlerden sonra, hükümet kurulur kurulmaz zamanın Milli Eğitim Bakanı Erkan Mumcu bu konu ile ilgili girişimlere başladı. YÖK, Üniversitelerarası Kurul ve tüm üniversitelerimizin katılımı ve katkıları ile bir YÖK kanun tasarısı hazırlığına start verildi. Hükümet tarafından konu gündeme getirilir getirilmez çeşitli çevrelerce amacından saptırılarak bir eğitim sorunu olmaktan çıkarılıp bir rejim sorunu haline getirilmek istendi. Amaç eğitim sistemini bir bütün olarak ele almak, eğitimde fırsat eşitliğini ve kaliteyi geliştirecek reformları gerçekleştirmekti. Konu talihsiz bir tartışma sürecine girdi, sapla saman birbirine karıştı. Konu, getirilip imam hatip meselesine hapsedildi. Özellikle sayın Başbakan, tabanının ve AK Parti milletvekillerinin tepkilerine rağmen 17 ay sabrederek YÖK sorununa diyalogla çözüm bulmak konusunda samimi bir çaba sarf etti. YÖK ve ÜAK, "Biz şöyle bir YÖK yasası istiyoruz" demek yerine, "Hükümet Cumhuriyetin temel niteliklerini değiştirmeye kalkışıyor" mantığı-psikolojisi ile hareket ettiler. AK Parti iktidarına karşı olan çevreler de bu psikolojiyi kullandı ve iş bu noktaya kadar geldi. AB sürecini etkiler! Hükümetin, bugüne kadar YÖK ile ÜAK'nın sürdürdüğü uzlaşma arayışı doğru bir tavırdı. Kişisel kanaatim bu konunun Meclis gündemine getirilmesinin zamanlamasında hata yapıldı. Türkiye, AB sürecinde önemli bir virajda iken bu konu kamuoyu gündemine getirilmemeli, 'Aralık' zirvesinden sonraya ertelenmeliydi. Toplumsal gerginliğe yol açacağı önceden belli olan bu mesele biraz daha ertelenebilirdi. Artık bu saatten sonra, yapılan açıklamalardan sonra hükümetin bu konuda hem geri adım atma, hem de erteleme şansı kalmadı. Şu andaki siyasi gerginliğin Türkiye'nin AB sürecine zarar verdiği kesin. Bu konuda inatlaşma havasının oluşması önemli bir talihsizlik. Maalesef aklın yerini çatışma aldı. Kanaatimce Sayın Başbakanın son konuşması da bu meseleyi rejim savaşına dönüştürmek isteyenlerin ekmeğine yağ sürdü. Telaşa, kavgaya gerek yok. Hükümet inandığı bir tasarıyı Meclise getiriyor. Yüce Meclis millet adına bunu tartışacak, görüşecek ve bir karara varacak. AK Parti'nin Meclisteki çoğunluğu nedeniyle bu tasarı Meclisten geçse bile Cumhurbaşkanının veto yetkisi var. Eğer bazı çevrelerin iddia ettiği gibi bu tasarı Cumhuriyeti yıkmayı amaçlıyorsa zaten Anayasa Mahkemesi iptal eder. Cumhurbaşkanının veto, Anayasa Mahkemesinin iptal yetkisi varken bu telaş nedendir anlayamadım! Bu meseleyi demokrasi kültürü içinde adam gibi kavga etmeden, sapla samanı birbirine karıştırmadan tartışalım. Aydınlar, basın, demokratik kitle örgütleri, bağımsız ve özgür kurumlar 17 aydır bu konuda her şeyi söylediler, söylemeye de devam etmelidirler. Ancak, bazı çevrelerin konu ile ilgili olarak TSK'yı tahrik etmek ve TSK üzerinden rövanş alma gayretlerini kınıyorum. Türk Silahlı Kuvvetleri konu ile ilgili görüşünü açıklamıştır. Gerisi; yasama, yürütme ve yargı erkini kullanma yetkilerine sahip olanların sorumluluğudur.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.