Kerkük, Kerkük...

A -
A +

ABD'nin, aylardır bir türlü makul bir gerekçe bulamadığı "Irak Harekâtı" meselesi, Musul-Kerkük Türkleri bakımından Türkiye için büyük hassasiyet arzediyor. 1991 Körfez Harekâtı'ndan sonra bölgede ABD tarafından oluşturulan statüko, sürekli olarak Musul-Kerkük Türklerinin aleyhine gelişmiştir. Harekât'tan sonra, 36. paralelin kuzeyinde olduğu halde, Musul ve çevresi güvenlik bölgesine dahil edilmezken, 36. paralelin güneyindeki Süleymaniye şehrinin güvenlik bölgesine dahil edilmesi, bu taksimatın aslında petrol haritasına göre yapıldığını ve ileriye matuf hedeflere yönelik olduğunu gösteriyor. 1991'den bu yana süren ambargo ise, bölgedeki Türkleri perişan etmeye devam ediyor. I. Dünya Savaşı'nda İngilizler tarafından işgal edilen ve 12 asırdır bir Türk yurdu olan Kerkük-Musul bölgesinin, Misak-ı Millî sınırları içinde yer aldığı hatırdan çıkarılmamalıdır. Lozan'da uzun tartışmalara konu olan Kerkük-Musul bölgesi, 1926 yılında imzalanan Ankara Anlaşması ile, daha önce bir İngiliz mandası olarak kurulan Irak'a adeta bir "emanet" olarak bırakılmıştır. Lozan Antlaşması'nın TBMM'de görüşülmesi sırasında, bu mesele milletvekillerinin büyük itirazlarına ve anlaşmanın bu nedenle reddi tekliflerine konu olmuştur. Ancak, milletin savaş yorgunu olmasını göz önüne alan zamanın Hükümeti, meseleyi ileriki uygun bir zamanda çözmek üzere ertelemeyi teklif etmiş ve bu kabul edilerek, Lozan Antlaşması onaylanmıştır. Ne var ki Irak, Araplar ve Kürtlerle birlikte ülke nüfusunu oluşturan üç aslî unsurdan biri olan Türkler aleyhine izlediği politikalardan, aradan geçen 80 yıla yakın süre boyunca vazgeçmemiştir. Önce 1968 Anayasası ile Türklerin varlıkları yok sayılmış; ardından, gayrimenkul satınalma yasağı ve Türkçe eğitimin engellenmesi gibi çeşitli uygulamalarla, Türk varlığını yok etme çabalarını sürdürmüştür. 30 yılı aşkın bir süredir, Türkler hiçbir şekilde gayrimenkul satın alamazken, Irak devleti Araplara ve Kürtler'e bu konuda çeşitli teşvikler vermektedir. Açıkçası bu süre içerisinde, Türkiye'nin Irak Türkmenleri ile ilgili politikalarını tasvip etmek kolay değildir. Elbette olumlu pek çok teşebbüsler olmuştur; ancak bunlar, özellikle Saddam döneminde Irak Türklerinin maruz kaldıkları zulüm ve katliamlar karşısında pek sönük kalmıştır. Gerek 11 Eylül sonrası meydana gelen gelişmeler ve gerekse ülke içindeki mevcut politik şartlar nedeni ile ABD Başkanı G.W.Bush'un, dışarıda elde edilecek bir başarıya şiddetle ihtiyacı bulunduğu artık kimsenin meçhulü değil. İşin ilginç yanı ise, Bush'un elinde, Irak harekatının dışında bir başka imkân da yok gibidir... Önünde sonunda Irak'ın vurulacağı anlaşılıyor; ancak, böyle bir harekatın, Türkiye'ye rağmen yapılacağına ihtimal vermek istemiyoruz... Amerikan yönetiminin, Türkmenleri de "Irak'taki Muhalif Gruplar" kapsamında değerlendirmesi gerektiğini düşünüyoruz. Türkiye'nin, ABD'nin gerek Irak'taki muhalif gruplarla ilgili çalışmaları ve gerekse diğer hazırlıkları karşısında oldukça tutarlı bir politika izlediği görülüyor. Bu politikanın oluşturulmasında ve yürütülmesinde, Hükümet ve asker arasındaki uyum memnuniyet vericidir. Türkiye ile yolunu ayıran Barzani'nin, artık Türkiye karşıtı bir tutum izlemekte kararlı olduğu görünüyor. I. Dünya Savaşı sırasında, Osmanlı'ya ihanet ederek İngilizlerle işbirliği yapan bazı Arap ve Kürt aşiret liderlerinin yaptıklarına atıf yapan Barzani, nasıl oluyor da Türk ordusunu tehdit etmeye kalkabiliyor? Saddam, Talabani ve PKK karşısında kendisini yok olmaktan kurtaran Türkiye'ye teşekkürü böyle mi olmalıydı Barzani'nin!.. Özellikle son birkaç gündür gazetelerde Barzani'ye atfen yayınlanan haberlerin aslının olup olmadığı kesin bir şekilde ortaya çıkarılmalıdır. Çünkü, bu haberlerin hem mantığında hem de yapısında, bazı zorlamaların olduğu anlaşılıyor. Yoksa, birileri Barzani'nin kışkırtmaları ile Türkiye'yi savaş ortamına iterek iç politika yatırımları mı yapıyor? ABD, Irak'ta bir statü değişikliği konusunda kararlı görünüyor. Ancak, bu bölgedeki hiçbir teşebbüs ve tasarrufta Türkiye'nin rızası dışında hareket edilemeyeceğini, başta ABD olmak üzere, tüm Batılı dostlarımıza anlatılmalıdır. Halihazırda, ABD ile bu konuda fazla bir sorun bulunmadığı anlaşılıyor. Ancak, önümüzdeki günlerde neler olup biteceğini hep birlikte göreceğiz. Kuzey Irak'ta, Kerkük-Musul bölgesinde tarihi, kültürel ve etnik hakları bulunan Türkiye'nin bölgedeki her gelişme üzerinde azami hasasiyet ve dikkatle duracağı açıktır. Türkiye, Irak Türkleri'nin kanayan yaralarını sarmak ve gözyaşlarını dindirmek gibi, tarihi bir hak ve sorumluluk sahibi olduğunu dosta ve düşmana anlatmalıdır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.