Kanun maskeli dayatmacılıklara sık sık maruz kalmış bir toplum olduğumuz için, konjonktürel aydın yetiştirmekte üstümüze yok.. Şartlara göre aydın yetiştiriyoruz.. Şartlı aydınlar, şartlandırılmış aydınlar var bizde.. Bu yüzden entelektüel yapımızın pek sağlam olduğu söylenemez.. Yıllar yılı Sol'un tekeline, Sol'un dayatmacılığına kilitlenmiş entelektüel bir mazimiz var.. "Bir sabıkamız var" desek belki daha doğru olur.. Toplumsal yapımızın kutuplaşması, cepheleşmelere kayması bu yüzden.. Uzlaşma kültüründen yoksun oluşumuzu başka nasıl sebeplendirebiliriz ki.. Barış ortamı yerine şiddet ortamının hakim olması başka nasıl anlatılabilir ki.. *** Bildiklerimizi, öğrendiklerimizi mutlak doğrular olarak kabulleniyoruz.. İkide bir pozitivist, rasyonalist görüşlere sığınmamız bundandır.. Oysa Batı bilim dünyası mutlaklık ve kesinlik ölçüsünde pozitivist bilim anlayışını terkedeli yıllar oldu.. Bilimsel önermelerin doğrulanmaya ne kadar ihtiyacı varsa, yanlışlanmaya da o derecede açık olması gerekiyor artık.. Bilimle sahte bilimciliği birbirinden ayırmamız şart.. Herşeyin sahtesi olduğu gibi, bilimin de sahtesi var.. Teoriler yanlışlanabilmelidir. Marksizm, Adlercilik, Freudçuluk yanlışlanamadığı için artık bilim sayılmıyor.. Sahte bilimler adına, inançlara ve ahlakî değerlere karşı akla hayale gelmeyen ne kampanyalar açıldı bu ülkede.. Ve o duruma geldik ki baskıcı ve dayatmacı izm ve ideolojiler hakim oldu günlük hayatımıza.. Kalıpçı ve köşeli düşüncelerle yönetilir olduk.. İnsanımız özgür soyutlamalardan yoksun bırakıldı.. Beynimizin gelişme sürecinde hangi noktadayız? Bilimsel düşüncenin hangi aşamasındayız, kesin bir bilgimiz yok.. Bir insanın kendi görüşlerini mutlak hakikat olarak dayatması, dayatmacılığa kalkışması, şiddeti körüklüyor, toplumun huzurunu bozuyor.. Huzursuz bir toplum oluşumuz bundan...