Belki diğer ülkelerde de böyledir ama, bizde sık sık, bazı terim ve kavramları yerli-yersiz kullanma modaları zuhur eder... Aydınlarımız, siyasilerimiz ve bilhassa basınımız tarafından bazı kavramlar öylesine gelişigüzel kullanılır ki, insanın aklı almaz... Laiklikten demokrasiye, eşitlikten insan haklarına, liberalizmden muhafazakârlığa ve özgürlüklere kadar pek çok kelime ve kavram, bu modadan nasibini almıştır... "Takıyye" kelimesi de bunlardan biri. 90'lı yıllardan bu yana, hemen her fırsatta, dindar aydınlarımız ile dini söyleme dayalı politika yapan siyasetçilere yönelik takıyyecilik suçlamaları yapılır. Ancak, takıyyeciliğin en tehlikelisi, çağdaşlık ve modernizm adına yapılan ikiyüzlülüktür. Oysa bizde ilericilerin takıyye merakı, ta 1880'li yıllara kadar geriye gidiyor; yani ilk pozitivist aydınlarımıza kadar... 19. yüzyılın ilk yarısında, pozitivizmi dünyevî bir din olarak ilan eden August Comte'un yazdığı "ilmihal", bizim Osmanlı aydınlarımızı o derece etkilemiştir ki, bugün dahi bir kısım aydınlarımız üzerinde aynı etkilerin izlerine rastlıyoruz. Dahası, Comte'un bu insanlık dinini ülkelerinde uygulamaya koymaları için, başta meşhur Tanzimat Fermanı'nı ilan eden Osmanlı Sadrazamı Mustafa Reşit Paşa ve o dönemin Rus Çarı Nicolas olmak üzere, pek çok devlet adamına özel mektuplar yazmış!.. Comte'un kurduğu pozitivist felsefenin ülkemize gelişi, şu bizim meşhur JönTürklerimiz ile İttihat ve Terakki Cemiyeti çevreleri ve bazı mecmualar vasıtası ile oluyor. O dönemlerde Türkiye'de bir felsefe geleneği olmadığı için, pozitivist fikirler daha çok siyaset ve edebiyat yoluyla ülkemize aktarılıyor. Nitekim, pozitivizmle ilgili ilk yazı, 1883 yılında, Mustafa Reşid'in neşrettiği "Enver Zeka" adlı mecmuada "Beşir Fuad" imzası ile çıkıyor. Bu yazı, George Henry Lewes'in "Felsefe Tarihi" adlı eserinden bazı bölümlerin tercümesidir. Çoğu Jön Türkler ile İttihat ve Terakki mensubu olan bu ilk pozitivistlerimiz arasında kimler yok ki: İttihat Terakki Cemiyeti'nin ve 1908 Meclis-i Mebusanı'nın başkanı Ahmet Rıza, intihar şeklinde bile pozitivist felsefeye bağlılığını gözeten Beşir Fuad, Darülfünun'un kurucusu Salih Zeki, Sevr antlaşmasını imzalayan Osmanlı delegelerinden Rıza Tevfik, ünlü yazar Hüseyin Cahit Yalçın, Servet-i Fünun dergisinin önde gelen yazarlarından Ahmed Şuayb, Türkiye'de sosyolojinin kurucusu Ziya Gökalp ve 1870'lerden bu yana edebiyat ve fikir dünyamızda adı geçen daha nice isimler...