Eğitim alanında geçirdiğim on beş yıl bana paha biçilmez anılar kazandırdı... Bunların içinde en sevdiklerimden biri, on yıl önce ikinci sınıflara ders verirken yaşadığım bir olaydı... Dördüncü dönem, Mayıs ayında çocuklar için özel bir plan yapmaya karar verdim: "Anneler Günü Çayı..." Annelerimizi onurlandırmak için neler yapabileceğimizi bulma amacıyla başbaşa verdik... Şarkı söyleme provaları yaptık. Bir şiir ezberledik. Mumlar yaptık, bunları ellerimizle hazırladığımız beyaz kağıt torbalara koyduk ve güzel kurdelelerle başladık... ... Çayı Anneler Günü'nden hemen önceki Cuma yapmaya karar verdik... Her bir çocuk evine, altında "Lütfen cevap veriniz" ibaresi bulunan bir davetiye götürdü... Bütün annelerin gelmeyi planladıklarını görmek beni hem şaşırttı, hem de rahatlattı... Kendi annemi bile çağırmıştım... Sonunda beklenen gün geldi... O öğlen saat 13:45'te çocuklar annelerini beklemek için sınıf kapısında bir sıra oluşturdular çayın başlama saati yaklaşırken etrafıma bakındım ve Jimmy'yi gördüm... Annesi gelmemişti ve kalbi kırılmış gibiydi... ... Annemin elinden tutup onun yanına gittim... "Jimmy, küçük bir sorunum var ve senin bana yardım edebileceğini sanıyorum" dedim... "Şarkıları ve şiiri sunup içecekleri dağıtırken çok meşgul olacağım... Ben meşgulken annemle sen ilgilenebilir misin?.. Ona içecek ve kurabiye getirebilirsin..." ... Annem ve Jimmy iki anne/çocuk ekibiyle beraber bir masaya oturdular. Jimmy, bir gün önce prova ettiğimiz gibi, anneme yiyecek-içecek servisi yaptı, hazırlamış olduğum hediyeyi verdi ve annem oturup kalkarken sandalyesini tuttu... Onlara her baktığımda derin bir sohbet içinde olduklarını gördüm... Bu özel hatırayı zihnimin bir kenarına ittim. Şu anda, olaydan 10 yıl sonra, tüm yaşlardan öğrencilerle çalışıyor, onlara çevre hakkında ders veriyorum. Geçen yıl bir liseye gittim, son sınıfları bir alan gezisine götürecektim ve orada Jimmy'yi gördüm... ... Günü Montana'nın vadilerle dolu bir bölgesinde geçirdik... Geri dönerken çocuklardan o günkü olayların bir planını çıkarmalarını, kısa bir testi cevaplandırmalarını ve yolculuk hakkındaki değerlendirmelerini yazmalarını istedim... Kitapçıkları alıp her şeyi tamamlayıp tamamlamadıklarına baktım... Jimmy'nin değerlendirme sayfasına geldiğimde şöyle yazdığını gördüm: "İkinci sınıftaki Anneler Günü Çayı'nı hatırlıyor musunuz, Bayan Marra?.. Ben hatırlıyorum... Benim için yaptığınız her şeye teşekkür ederim, annenize de benim adıma teşekkür edin..." ... Okula vardığımızda otobüsten inerken Jimmy sona kaldı. Ona yazdıklarının gerçekten hoşuma gittiğini söyledim. Yüzü kızardı, birkaç teşekkür sözü mırıldandı ve sonra dönüp gitti. Otobüsün sürücüsü köşeden dönmek üzereyken, Jimmy koşarak geldi ve kapıya vurdu. Bir şey unuttuğunu sanmıştım. Otobüse atladı ve bana sarıldı; "Tekrar teşekkür ederim, Bayan Marra... Sayenizde annemin gelmediğini hiç kimse anlamadı..." Günümü, öğretmenlerine sarılmayı yıllar önce bırakmış olan bir çocuğun beni kucaklamasıyla bitirdim... (Nancy Noel Marra) Serdar Bilgili'nin ajandası - Küfürsüz, dedikodusuz, iyi bir gece kulübü bulunup başkan olunacak... - Nevzat Demir'in küfür yemesini istemem... Başkanlık için sevmediğim biri desteklenecek... - Yine yenildik ama artık neticeye bakılmayacak... Hatice'yle Tuğçe'ye bakılacak... Küçük İlan... VEFAT... Dostlarım; 29 Nisan 2004 tarihinde aranızdan ayrılmış bulunuyorum... Ayrılışım ani olduğu için sizlerle vedalaşamadım, üzgünüm... Sevgili eşim ve can yakınlarım dışında kimseye maddi-manevi borcum yoktur... Hepinize sağlık ve mutluluklar diliyorum... (Mustafa N.Güzeloğlu - Sabah seri ilanlar...) kadınlar erkekler... (Kadınlar için bugüne kadar söylenmiş en güzel söz...) "-Bir kadın, oğlunu aklı başında biri yapabilmek için 20 yıl uğraşır... Bir başka kadın gelir, 20 dakikada aklını başından alır..." Sanatik kritik "Formumu korumak için hamileyken iyi beslenmediğim söyleniyor... Ben bebeğime çok iyi baktığım için sekiz ayda dünyaya geldi..." (Ebru Şallı) Politik kritik "CHP milletvekilliği ciddi bir iştir... Ne söyleyecekseniz seviyeyi koruyarak yüzüme söyleyin... Dedikodu ile muhalefet yapılmaz..." (Deniz Baykal) Sportik kritik "Çok fazla çapkın değilsem de; efendi efendi oturan bir adam da değilim... Bir erkek neler yapabiliyorsa ben de onu yapabilirim..." (Erman Toroğlu) Tebeşir Tozu... "Zamanını hep engel aramakla geçirme... Belki de hiç engel yoktur..." (Franz Kafka) Bizimkiler Sistemden telefon edip, ellerine ulaşmayan Koca Yusuf'un tefrikasını soruyorlar, "Koca Yusuf geldi mi" diye... Telefona Bilgehan çıkıyor; "Yusuf Bey henüz gelmedi, kim arıyordu?..." *** Bu hafta sigaraya başlayanlar; Şekip Abi (Keyif), Alişirin Abi (Başkasına masraf olsun diye), Talip (Yedek kaldığı için), Fatih (Sebepsiz - Babası bilmiyor)... *** Marmara 1'inci Kısım'daki halı sahanın Cuma 23-24 abonelerine gösterdiği anlayış için Sinan Abi'ye teşekkür ediyoruz... (Yalnız eski halılar konulduğu yerde pek şık durmamış...) *** Yeni atasözü üstadı artık Cem; "Ne demiş atalarımız; Bu ne perhiz, bu ne kereviz..." Şifa Yemek Öğlen Menüsü Mercimek Çorba... Etli Patates... Soslu Makarna... Yoğurt... Bugünün buluşu Çabuk yıpranmasın diye kot pantolonun paçalarına fermuar dikildi... (02.05.1981) diyAlog (Orhan Gencebay, magazin muhabirlerine albümünü tanıtırken...) MUHABİR: Albüm kapağındaki nostaljik fotoğraflar nasıl oluştu?... ORHAN BABA: 1930'lu yılları yansıtmaya çalıştık... O zaman romantizm daha bir duygusaldı... İtiraf Reyonu... (isim: aleda uludağ... şehir: istanbul... yaş: 23...) Grafik bölümünü bitirmek üzereyken artık staj ayarlama zamanı da gelmişti... Arkadaşım ve ben daha sonrası için iyi bir referansımız da olsun düşüncesiyle uzun uğraşlar sonucu tanınan bir şirkete görüşmek üzere gittik... Bu arada kendimizden çok eminiz... İlgili kişi, "Klavyeniz var mı" diye sordu... "Ne anlamsız bir soru" diye düşünüp, hemen "Evet var... Ama evde" dedim... Arkadaşım kıpkırmızı olmuştu ve bana bakış şekline anlam verememiştim... Bize haber vereceklerini belirttiler ve çıktık... Tabii ki sonuç alamadık... Yaptığım yanlışı aylar sonra anlamıştım... (osoztutan@tg.com.tr itiraf edin, rezil edelim...) Temelin yeri Temel, iki metre ilerisinde duran ortağı Dursun'a sormuş; "-Gizli gizli sen mi yürütüyorsun balıkları?..." Dursun'da derin bir sessizlik... İyice köpürmüş Temel; "-Sana soruyorum be adam... Duymuyor musun?..." -Hayır, buradan hiçbir şey duyulmuyor... "-Olacak şey mi?... İki adım öteden beni duymuyorsun..." Dursun bıyık altından gülmüş; "-İstersen yer değiştirelim, anlarsın..." Yer değiştirmişler... Bu defa Dursun seslenmiş; "-Satılan balıkların yarı parasını kim iç ediyor?..." Temel kendi kendine söylenmiş; "-Hakikaten yahu... Buradan hiçbir şey duyulmuyor..."