"Qurdlar Vadisi" Meşhur "Qurdlar Vadisi" teleserialından sonra Bakı'da özünü Çakıra, Polada benzeden yeniyetmelerin meydana çıhmasını yeqin ki, çohları eşidib... Hatta üç növcavan "Qurdlar Vadisi"nin tesiri altına düşüb deste çıhararaq paytahtda mağazalara, ayrı-ayrı şehslere basqın etdikleri üçün hebs olunmuşdular... Bugünlerde Bakıhanov qesebesinde üzerine "Qurdlar Vadisi" yazılmış çoh da böyük olmayan bir obyekt diqqetimizi celb etdi... Yoh, qetiyyen ele başa düşmeyin orada kimlerse yığışıb "razborka" edir, yahud da konsey cemleşir... Bura yeni inşa edilmiş restorandır... Obyekti işleden şehsin dediyine göre, restorana "Qurdlar Vadisi" adının verilmesinde yalnız bir meqsed var; tez bir zamanda meşhurlaşmaq: "-İndi o qeder restoran var, nese bir yenilik etmeden müşteri toplamaq çetindir..." (...Yeni Musavat Gazetesi) > Tebeşir Tozu... "-Şehir, halkın hep birlikte yalnız kaldığı ortamdır..." (...Prochnow) > Taşlamalar... Haşlamalar... SEMİH BALCIOĞLU'na "Büyük ustaya Saygıyla..." Dün akşam yine Bir albümüne "Merhaba" dedim... ... Sıcak bir İstanbul simidiyle, Demli bir çay içer gibi Mizahının buruk lezzeti Yüreğimi, sardı, sarmaladı, kucakladı. Bırakmadı... ... Daha çok çizilecek şey var be usta! "Güle güle büyük usta" Tüm karikatürcüler yasta... (osman.yavuz.inal) > Tuzaktan kumanda... (...STAR - Telegol) ZİYA ŞENGÜL: Adnan sen programdan koptun galiba... GÖKMEN ÖZDENAK: Adnan sen bu programın kaynanasısın... ADNAN AYBABA: Nasıl kaynanayım?... O nasıl laf?... GÖKMEN ÖZDENAK: Ben bundan sonra sana kaynana diyeceğim... ADNAN AYBABA: İyi bakalım öyle olsun... *** (...ATV - Santra) ERSİN DÜZEN: O futbolcunun Brezilya'daki istatistiklerini biliyor musunuz sayın Çakar?... AHMET ÇAKAR: Ordaki burdaki istatistikleri ben bilmem kardeşim... ERSİN DÜZEN: Ama sizin söylediklerinizi destekleyecek şeyler... AHMET ÇAKAR: O zaman sen söyle yavrum... > Sağdan - Soldan (...İstanbul - Kamyon Arkası - Hakan Yavuz) "-BENİ DÜŞÜNDÜĞÜNÜ DÜŞÜNMEYİ SEVDİM DÜŞÜMDE..." *** (...Göksel Dülger - El İlanı - İstabul) "-BİONİK AMELE İLYAS... BAHÇE BELLEME, HAFRİYAT İŞLERİ EKONOMİK BİR ŞEKİLDE YAPILIR... (0536...) *** (...İstanbul - Mobilyacı - Faruk Kurt) "-ALİYE'DEKİ MOBİLYA TAKIMI GELMİŞTİR..." > Temel'in yeri... Profesör, öğrencileri ile birlikte hasta Temel'in yatağının başındaymış... Temel bitkin, kendinden yarı geçmiş bir vaziyette yatarken, profesör de öğrencilerine yeni bir hastalığın belirtilerini anlatıyormuş... Eliyle çenesinden tutup, Temel'in yüzünü öğrencilere çevirmiş; "-Bakın yüz rengi sarıya yakın... Gözler içeriye doğru çökmüş, o yüzden burun daha sivri görünüyor..." Hastayı bırakıp talebelerine dönmüş ve devam etmiş; "-En fazla değişik kas yüzümüzdedir... Bakın kaslar tepki vermediğinden ifade anlamsız... Çene aşağıya sarkmış duruyor..." Temel de öğrenciler gibi dikkat kesilmiş profesörü dinliyormuş... Profesör tam "Bu bir batın sendromu belirtisidir" diyecek, yerinden zorlukla dikilmeye çalışan Temel fırsat vermemiş... Güç bela mırıldanmış: "-Sen sanki dünya güzelisin?... > Bizimkiler (...Dönüşü olmayan bombalar) Muharrem: Kredi için bankaya telefonla müracaat eder... 1 milyar için 36 ay vade yapılmasını ister... 10 dakikalık konuşmanın sonuna gelinirken kontör biter... *** Enes: Balık tutmak için bot alır, kankası Adem'le kendini sulara bırakır... Kıyıdan gelen bağrışmalara aldırmaz... Kendine yaklaşan görevli uyarır, "Bütün çekimi mahvettiniz kardeşim. Survivor'ın her karesine girdiniz..." *** Doğan Abi: Bagaj kapısını açar, kapıları kilitlediği anahtarı montunun cebine koyar, montu bagaja atıp, kapağını kapatır... > Bugünün buluşu > İlk kez memleketi bir olan iki insan, birbirine "Toprağım" diye hitap etti... (...01.11.1951) > Kadınlar & Erkekler (...Kavgayı başlatan sözler) > Seni nerden tanıyor, kimdi o kadın?... ... > Sabah şarj edip çıktın, telefon niye kapalıydı?... ... > Sen beni eskisi kadar sevmiyorsun... ... > Bu elbiseyi çok aradın mı?... ... > Giyecek ayakkabım yoktu, ucuz bulunca aldım, ne var?... ... > Akşam annemler geliyor, hafta sonu kalıp dönecekler... ... > Hülya Avşar mı güzel, ben mi?... ... > Yine boyanmışsın Kızılderililer gibi, savaş mı var?... ... > Yine mi maç var, bıktım senin şu top merakından... ... > Canım Hülya Avşar ayrı, sen ayrısın... > Hayata dair... Güzel bir bayan Napolyon'a sormuş: -Haşmetmeap... Bu kadar şan şeref kazandığınız halde neden hâlâ yeni zaferler peşinde koşuyorsunuz?... "-Ya siz hanımefendi?... Bu kadar güzel olduğunuz halde neden hâlâ allık kullanıyorsunuz?..." > itiraf reyonu... (...isim: ömür avcı ...şehir: trabzon ...yaş: yirmibir) Geçen gün Osman Yılmaztürk beni aramış... O an telefon yanımda olmadığından bakamadım... Sonra gizli numaradan cevapsız çağrı olduğunu gördüm... Akşam karşılaşınca "Seni aradım niye bakmadın" dedi... Ben de, "Gizli numaradan aramışlar, sendin demek" diye anlattım... O da çok güzel açıkladı; "-Evet... Telsim'di di mi?..." (omer.soztutan@tg.com.tr - itiraf edin, rezil edelim...) > S.Ö.Z. der ki; "-Palet ve fırça beklentisi içinde olmayan herkes mutluluğun resmini çizebilir..." (...'İstekler artınca, huzur azalır'ı dolandırarak söylerken ettiği müthiş S.Ö.Z.leri) > sanatik kritik "-İbrahim Bey, Hülya Hanım'la evlenebilir... Çünkü artık bir ilgim yok... Ve hiç kimsenin ana kraliçesi falan değilim... Benden özür diledi... Hülya Avşar da son zamanlarda herkesten özür dilemeye başladı..." (...Derya Tuna) > politik kritik "-İçeride birbirimizle lüzumsuz yere uğraşmayacağız, havayı germeyeceğiz; kelimelere, kavramlara takılıp kalan bir ülke olmaktan çıkacağız... 'Bizim işimiz var arkadaş' diyeceğiz... Yola devam edeceğiz..." (...Tayyip Erdoğan) > sportik kritik "-Delgado ile Ricardinho yan yana neden oynamasın?... Ricardinho o kadar iyi ki, bence Ricardinho'yla herhangi biri yan yana oynayabilir... Benim 4 aylık oğlum Nicolas bile onun yanında oynayabilir..." (...Matias Delgado) > söz market "söz"ün gelimi, "denemeler" çerçeve özel: yazmayalı uzun zaman oldu... neden bilmiyorum... belki bir derdim olmadığından belki de dertlerimi unuttuğumdan... yeri geldi kendimi, yeri geldi şarkıları, şiirleri suçladım... ah ettim hayatıma sürekli... yakınıp durdum halimden... hep mutsuz umutsuz anlarımda yazdım, öfkemi saçtım kâğıdıma... yazmıyorum artık dedim, yazdıklarımı yırttım attım ve şimdilerde yeniden başladım... öğrenilecek, sevilecek, şükredilecek, anlatılacak, paylaşılacak, unutulmayacak ne kadar çok şeyim olduğunu fark ettim... hayata teslim olmayıp mücadele etmeyi, en acı anlarda üzülmeye vakit olmadığını hemen kalkıp yürümeye devam etmem gerektiğini öğrendim... yakınmanın ah etmenin sadece insanları itmenin bir yolu olduğunu onları dinlemenin onlara yardımcı olmanın ve en azından yılda bir kez hatırlamanın dost kazanmanın en kolay yolu olduğunu, ceplerimin parayla değil çevremin beni dinleyen kulaklarla dolu olmasının önemli olduğunu öğrendim... gülünecek şeyleri kaçırmamayı öğrendim çünkü gülmenin her hastalığa iyi geldiğini fark ettim... şimdi her sabah bir şeyler yapmak için kalkıyorum yatağımdan, birilerini sevmek, birilerini dinlemek için, ağaçların ve yağmurun kokusunu içime çekmek için, güneşten kaçmak için değil güneşin kendisi olmak için, öğrendiklerimi paylaşabilmek için,kederimi değil sevinçlerimi yazmak için ve en önemlisi birilerine gülümseyebilmek için...(bunları öğrenmemi sağlayan dale carnegie'ye çok teşekkür ediyorum... (de-ja-vue'nun hiber optik duyguları)