...gündemin kırıntıları...
Mahkeme kararları cep telefonundan bildirilecekmiş...
Ergenekon yaz, 3333'e gönder, adalet cebine gelsin...
***
Para paylaşınca mutluluk veriyormuş...
Başkalarının mutluluğuna mutluluk katmak için bana biraz mutluluk verir misin?...
tebeşir tozu
"-İçine koyacak bir şeyiniz varsa, bir günün bin cebi vardır..."(...Nietzsche)
kadınlar & erkekler
(...Sadece kadınların lisanı kullanılsaydı)
>> Alışverişe çıkmak iyi bir spor sayılırdı...
>> Anne konusunda tartışmak derbi müsabakası anlamına gelirdi...
>> Bernard Shaw okumak üniversite bitirmekle eşdeğer olurdu...
>> Telefonla yarım saatten az konuşmak "tasarruf" sayılırdı...
>> Siyaset programlarının yerine "Hayriye neden ayrıldı", "Cevriye ne zaman evlenecek" gibi açık oturumlar olurdu...
>> Gazetenin arka sayfa güzeline bakmak gündemi takip etmek olurdu...
>> "Şiddetli geçimsizlik" yerine, "Şiddetli anlaşılmamazlık" boşanmaları olurdu...
>> Trafik ışıkları pembe, açık pembe ve koyu pembe olurdu...
>> En şık giyinen kadınlar meclise girmeye hak kazanırdı...
>> Ayna, ruj, allık vs. özellikleri olan cep telefonları üretilirdi...
tuzaktan kumanda
(...STAR-Desti İzdivaç)
TELEFONDAKİ KADIN: Esra Hanım ben sigara alkol almayan, spor yapan birini arıyorum...
ESRA EROL: Amca hanım sağlıklı olup olmadığınızı soruyor... Alkol/sigara kullanıyor musunuz?.. Ama en önemlisi spor yapıyor musunuz?...
STÜDYODAKİ AMCA: Aaa... Yapmaz mıyım, her gün arabamı bağlar, spor yaparım ben...
bizimkiler...
(...Bizimkiler'in ünlülerle diyalogları-Tüm zamanlar)
Yılmaz Abi'nin Hagi'ye sorusu;
"-Daha önce uzak mesafeden golleriniz var mı?.."
***
Mehmet'in "Şampiyonun Not Defteri"ni yazan İsmet Atlı'ya sorusu;
"-Abi senin hiç şampiyonluğun falan var mıydı?.."
***
Ali'nin KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat yerine, korumasının resimlerini çekip gelmesi...
***
Necmettin'in Petek Dinçöz'e sorusu;
"-Kaset çıkarmayı düşünüyor musunuz Petek Hanım?.."
S.Ö.Z. der ki;
"-Savaşta üniforması kötü olan, futbolda iyi olan kazanır..."
(...Anlamsız olsa da müthiş S.Ö.Z.leri)
hayata dair...
Dinle oğlum;
Bunları sen küçük ellerinden biri çenenin altında yumruk olmuş, sarı saçların terden ıslanmış, alnına yapışmış bir halde uyurken söylüyorum...
Odana gizlice, tek başıma girdim... Sadece birkaç dakika önce, kütüphanede oturmuş gazetemi okurken, güçlü bir pişmanlık dalgası her tarafımı sardı...
Suçluluk içinde kalkıp, yatağının başucuna geldim...
...
Düşündüklerim şunlardı oğlum;
Sana kızmıştım... Okula gitmek için hazırlanırken yüzünü havluyla şöyle bir sildin diye sana bağırmış, ayakkabılarını temizlemediğin için seni azarlamıştım...
Eşyalarını yere attığın için öfke içinde haykırmıştım...
...
Kahvaltıda da hata buldum... İçeceklerini etrafa sıçrattın, yiyeceklerini alelacele yedin...
Dirseklerini masaya koydun, ekmeğine tereyağını çok kalın bir tabaka halinde sürdün...
Sen oynamak, ben de trene yetişmek için çıkarken, bana döndün, elini salladın "Güle güle baba" dedin...
Ben ise irkildim ve "Omuzlarını dik tut" cevabını verdim...
...
Öğleden sonranın geç saatlerinde her şey yeniden başladı...
Eve gelirken seni dizlerinin üstünde eğilmiş, misket oynarken gördüm... Çoraplarında delikler vardı...
Seni arkadaşlarının önünde, benimle eve gelmeye zorlayarak aşağıladım... Çoraplar çok pahalıydı ve eğer parası senin cebinden çıkıyor olsaydı, daha dikkatli olurdun...
Bir düşün oğlum, bunlar bir babanın lafları...
...
Daha sonra, ben kütüphanede okurken, gözlerinde acı dolu bir bakışla nasıl çekingen çekingen içeri girdiğini hatırlıyor musun?...
Gazetenin üstünden, rahatsız edilmiş olmanın verdiği sıkıntıyla sana baktığımda, kapıda durakladın...
Ben ise "Ne istiyorsun" diye kükredim...
...
Hiçbir şey söylemedin ama aceleyle bana doğru koştun, kollarını boynuma dolayıp beni öptün...
Küçük kolların sana yaptıklarımın bile soldurmadığı o büyük sevgiyle boynumu sıkıyordu...
Sonra koşa koşa merdivenlerden çıkıp gittin...
...
Evet oğlum, bundan hemen sonra gazetem ellerimden kaydı ve müthiş bir korku her yanımı sardı...
Adetlerim bana neler yaptırıyor?... Hata bulma adetim, azarlama adetim...
Sana bir çocuk olduğun için verdiğim ödül bu mu?... Seni sevmediğimden değil, ama bir çocuktan çok fazla şey beklemiştim...
Seni kendi ölçülerimle değerlendirmeye kalkıyordum...
...
Oysa karakterinin o kadar iyi o kadar güzel yanları vardı ki...
Küçük yüreğin, dağların ardından söken şafak kadar büyüktü... Ve bunu gelip bana iyi geceler öpücüğü vererek gösterdin...
Bu akşam başka hiçbir şeyin önemi yok oğlum... Karanlıkta yatağının başucuna geldim ve utanç içinde diz çöktüm...
...
Bu çok yetersiz bir af dileme çabası... Bunları sana sen uyanıkken söylersem anlamayacağını biliyorum...
Ama yarın gerçek bir baba olacağım... Seninle dost olacak, sen acı çektiğinde ben de çekecek, sen güldüğünde ben de güleceğim...
İçimden kötü sözler etmek geldiğinde dilimi ısıracağım... Bir görev gibi kendime hep şu sözleri söyleyeceğim:
"-O sadece bir çocuk, küçük bir çocuk..." (...W. Livingston Larned)
Temel'in yeri
İri yarı bir adam öğleden önce kahveye girip,
"İsmi Dursun olanlar karşıma dizilsin" diyerek hepsini sıra dayağından geçiriyormuş...
Öğleden sonra da bu sefer,
"İsmi İdris olanlar karşıma geçsin" diye onları dövüyormuş...
Bu durum uzun süre böyle devam edince Dursun ve İdris'ler köyün bilge adamı Temel'e danışmış;
"-Öğleden önce Dursun'lar, öğleden sonra da İdris'ler dayak yiyor... Bir çare..."
Temel'in yüzünde hafif bir gülümseme olmuş, "Yav hiç kafanız çalışmıyor mu" demiş;
"-Adam Dursun'lar kalksın deyince İdris'ler, İdris'ler kalksın deyince Dursun'lar kalksın... Böylece adamı kandırırsınız..."
kritik
"-Artık annem bile evlenmemden umudunu kesti... Çocuk özlemim var ama illa çocuk yapmak için de evlenmem... Yanlış evlilik, yanlış annelik olayından çok korkuyorum..."
(...Beyazıt Öztürk)
-İki insan birbirini seviyorsa, ama geçici bir süre birlikte olamıyorsa yeter artık dedikleri noktaya ne zaman gelirsin?...
"-Hiçbir zaman..."
(...Meksikalı filminden) 