
Hepimiz bazen birileriyle o kadar yakınlaşırız ki; dostluğumuzu ya da kardeşliğimizi hiçbir şey engelliyemiyormuş gibi görünür...
Bizi ayıran küçücük bir köprü vardır hepsi o kadar...
Ama tam sen bu köprüye adım atacakken sana şu soruyu sorarsam "Bu köprüyü geçip bana gelir misin?..."
İşte o anda artık bunu istemeyiverirsin, sorumu tekrarlarsam öylece suskun kalırsın...
O andan itibaren aramıza dağlar ve azgın nehirler girer bizi ayıran ve birbirimize yabancılaştıran duvarlar bitiverir önümüzde...
Ve bir araya gelmek istesek de artık yapamayız...
Ama o küçücük köprüyü düşündüğünde sözcüklere sığmayacak kadar büyüyüverir gözünde yutkunur ve şaşar kalırsın...
İlginç bir öykü şunu bir daha gözden geçirelim;
Bir kişi köprüyü geçmek üzere yani öteki kişiye yakınlaşıyor...
O anda karşındaki kişi o kişinin zaten yapmayı düşündüğü şeyi yapmaya davet ediyor...
O zaman birinci adam adım atamıyor çünkü artık yapacağı şey diğerine boyun eğmek gibi geliyor...
Belli ki yakınlaşma yolunu engelleyen şey: Güç...
Bu demek ki o kişi olumlu duygular ifade etmeyi güce boyun eğme olarak yorumluyor...
Sıra dışı bir anlayış ona yakınlaşmak böylece imkânsızlaşıyor...
Gizli yönlerimizi görenlere ve güzel duygular içindeyken bizi yakalayanlara karşı nefret beslediğimizi söylüyor...
O anda bize gereken sempati değil kendi duygularımıza hükmedecek gücü tekrar kazanmamızdır.
(...Friedrich Nietzsche)
iitiraf reyonu
(omer.soztutan@tg.com.tr - itiraf edin, rezil edelim...)
(...isim: hüseyin koç ...şehir: izmir yaş: yirmi altı)
Âdetim üzere yatmadan önce takvim yapraklarını koparıp okurum...
2 Şubat günkü takvim yaprağını koparıp okurken Barış Manço'nun ölüm yıl dönümü olduğunu gördüm.
Rahmetliyi hatırlayınca aklıma çocukluk yıllarım geldi. Yanılmıyorsam bir pazar sabahıydı.
Televizyonun karşısına geçip Barış Manço'nun "Adam Olacak Çocuk" adlı programını izliyordum.
O sıralar aklım yeni ermeye başlıyordu...
Fakat annemle babam bütün çabalarına rağmen bana emziği bıraktıramamışlardı...
Ben pür dikkat televizyona odaklanmışken Barış Manço, 'Hımm... Kocaman adam oldunuz artık atın bakayım o emzikleri" demez mi?...
Ben emziğimi telaşla arkama saklarken daha önce odaya giren babam tüm olup bitene şahit olmaz mı?...
Babam o günden beri çocuğu olanlara bunları anlatır.
Ben de beni görmeyenlere anlatayım istedim.
bir film diyaloğu
"-Şunu unutma; affetmek, hayata devam etmektir..."
(...Cry Freedom filminden)
söz der ki
"-Kâğıt karalanırken, hayat aydınlanır..."
(...Işık tutan müthiş S.Ö.Z.'leri)
tuzaktan kumanda
(...CNN Türk - Bu Gece)
SABA TÜMER: Uçak korkunuzun boyutu nedir?...
HASAN ŞAŞ: Acayip puslu, yağışlı bir havada Van'a iniyoruz. Ben kokpitte iki kaptanın arasındayım. Bir ara sağdaki kaptan, soldakine 'Pisti görebiliyor musun?' diye sordu. Ben bunu duyduktan sonra iki koltuğun arasına düşüp, bayılmışım...
***
(...CİNE 5 - Başka Yerde Yok)
SUNUCU: Oryantalde çok iyiyiz değil mi?...
ASENA: Bizim oryantallerimiz daha edalı dans ediyor. Çünkü bizimkilerin hayat mücadelesi, para sıkıntısı gibi sorunları var. Ama bakın mesela Arap oryantallere; onlarda para var, petrol var. Daha rahat dans ediyorlar...
bizimkiler
ERCAN: Hanımın Çiftliği'ni Orhan Kemal yazmış...
SERDAR: Bence senaryoya biraz heyecan katması lazım, tempo düştü...
ERCAN: Valla ölmüş olmasaydı ben söylerdim kendisine...
temel'in yeri
Temel evinin tutuştuğunu görünce "Çabuk gelin evim yanıyor" diyerek itfaiyeyi aramış...
"Tamam" demiş telefondaki görevli ve adresi öğrenmek için sormuş, "Oraya nasıl geleceğiz?" diye...
"Kardeşim" demiş Temel sinirlenerek,
"-O kırmızı büyük içi su dolu kamyonlarınız var ya... Ona binip gelin işte!.."
İğnelik
> UZAYEVİ
Balkon huzûr îlâmı,
Saksılarda bahar var...
Kesmez kış yaz selâmı,
Merhabâ der kumrular!
Zevkle seyir imkânı,
Arası gökle yerin...
Nefes alma mekânı,
Balkonlardır evlerin!
Kurmayın nesle pusu,
Gelenekten sapmayın...
Dikey kibrit kutusu,
Uzayevi yapmayın!..
Sefa Koyuncu
sefa.koyuncu@tg.com.tr
