Sahne dün gibi aklımda... Tümer televizyon muhabirinin sorularını cevaplıyor, Lucescu sırtındaki montu futbolcusunun omuzuna koyup soyunma odasının yolunu tutuyordu... ...Ve benim ayaklanmak için bahane arayan tüylerim diken diken oluyordu... Gündelik koşuşturmalardan dolayı unuttuğumuz, "duyguya dokunan" birşeyleri elin adamcağızı gözümüzün içine sokuyordu... Ertesi gün de ders veriyordu; "Ekran karşısında yaptığınız bu hareket 'tribünlere oynuyor' şeklinde yorumlandı" sorusuna, "Bunu ancak Türkiye'de düşünebilirler" diyerek... Hakikaten de Serdar Bilgili'nin "özür"ünü başka bir ülkede "Gelecek cezayı azaltmak" olarak yorumlayan çıkar mıydı?... Ali Aydın'ın "Yağmurda silinmiş, göremedim" diye açıkladığı kural hatasına, "Yalanın daniskası" diyenler?... Neden hep güzel şeyleri karalamak için "nöbetçi kalemler" vardır?... Ya da neden yıllar geçmesine rağmen benim aklımda sadece böyle güzel enstantaneler kalıyor?... Aykut'un Trabzon'daki şampiyonluk ilanından sonraki sözleri... Ercan'ın rakip futbolcuya kalkan olup soyunma odasına kaçırışı... Beri gelirsek Arif'in tekerlekli sandalyedeki Fenerli'yle diyaloğu...Ve neden bu güzellikler dişimizin kovuğuna bile gitmiyor?... Belki de "spordaki şiddetin" bitmesi, öküzün altındaki buzağıda değil, bu görüntülerin altında yatıyordur?... Bugün böyle oldu, kusura bakmayın... Sırtıma fena halde "soğuk geliyor"... Az önce yazdığım "ana yazı" bilgisayar kilitlendiğinden uçtu... Herkesten "özür" diliyorum... ufak ilanlar FENERBAHÇE-Rize maçını kaçıranlar için ikinci ve son fırsat... "Şükrü Saraçoğlu"nda buluşalım... (Not: İlk gösterimin biletleri geçersizdir) ... OCAK ayında yapmayı düşündüğümüz "operasyon kampanyası" çerçevesinde; Berkant'ı alana Arif bedava... Arif'i alana K.Hakan hediyesi... ... TONY ile "kardeş ilişkisi"nden öteye geçmeyen arkadaşlığımız, "kardeş ilişkisinden öteye" geçmiştir... Üçüncü şahıslara duyurulur... (Ateş & Barut) ... DURUŞMA ismini verdiğimiz nurtopu gibi bir skandalımız daha olmuştur... Kamusal'ın kardeşine hoşgeldin diyoruz... (Ailesi) temelin yeri Akıl hastanesinde, periyodik kontrollerin birinde, doktor hastaları teker teker içeri alıp; "Burnun neresi, gözün neresi, miden nerende" gibi sorular soruyormuş. Tüm hastalar, sorulara yanlış cevaplar verdiği halde, Temel bütün soruları doğru cevaplamış... Hastanın kontrollü davranışlarından etkilenen doktor, Temel'i taburcu etmeye karar vermiş ve açıklamış; -Sen çok akıllısın... Artık burada kalmana gerek yok... Temel dizine vurarak konuşmuş; "-Tabiî yaa... Kafa derler buna kafa..." Ali Aydın olayı... Usta'ya başarısının sırrını sormuşlar... "İki kelime" demiş: "Doğru kararlar..." Hepimizden farklı olarak, sürekli doğru kararları nasıl alabildiğini sormuşlar... "Tek kelime" demiş: "Tecrübe..." -İyi de kardeşim bu tecrübe denen şeyin sırrı neymiş?... Usta, deriiin bir iç geçirmiş ve şöyle demiş: "-Yanlış kararlar..."