(...isim: mustafa ertaş ...şehir: istanbul ...yaş: bilinmiyor) 5-6 yıl önce İstanbul'da kar-kış, kıyamet bir gündü, ulaşım güçlüklerinden iş yerime gidememiştim... Günlerden de cuma idi... Vakit gelince cuma namazı için hazırlanmaya başladım... Dışarıda kar da yağıyor, geç kalma endişesiyle biraz telaşlıca abdestimi aldım, üstümü-başımı sıkıca giydim, sarındım, büründüm, gözüme de kar gözlüğü takarak düştüm semt camiinin yoluna... Karlı, buzlu yollarda nazikçe, narince, kayıp düşmemek için slalomlar atarak, kıvrık-mıvrık yürüyerek vardım camiye... Niyet ettim, başladım namaza, eyvaaaahhh!... Benim sağ ayakta lacivert bir çorap, sol ayakta ise siyah bir çorap!... Neyse, cumanın sünnetini bitirdik. Solumdaki benim gibi yaşlı biri ses yok ama, sağımda iki genç var, fısır fısır konuşuyorlar, kıs, kıs da gülüşüyorlar . Onlara bir "hemşire" ikazı gösterdim, dudaklarını ısırarak durakladılar... Namaz bitti, kalktık, demin fısıldaşan, gençlere; "-Camide ne o öyle kikirdeşmek?..." -Amca çorapların?... "-Ne var çoraplarımda?... Yolda gelirken ayağımın biri kara gömüldü. Hava soğuk diye çift çorap giymiştim, ıslanan ayağımdaki çorabı çıkardım, diğer ayağımdaki kuru çoraplardan birini bu ayağıma geçiriverdim. Islak ayakla kışın soğuğunda çorapsız mı gezeydim?... Ben siz gençler gibi, tedbirsiz, düşüncesiz miyim?..." Gençlerde bir mahcubiyet, bir sıkılma, bir utanma, beni tebrik ettiler, özür dilediler ve vedalaştık. (omer.soztutan@tg.com.tr - itiraf edin, rezil edelim...) temel'in yeri Temel Dede, Dursun Dede ve İdris Dede oturmuş, konuşuyorlar; İdris Dede demiş ki; "-Son zamanlarda hafızam o kadar kötü ki, geçenlerde evde merdivenlerdeydim, ama aşağı mı iniyordum yoksa yukarı mı çıkıyordum hatırlayamadım..." Dursun Dede demiş ki; "-O da bir şey mi, ben geçenlerde yatağın kenarında oturuyordum, yeni mi kalktım yoksa yatmak üzere miydim hatırlayamadım..." Temel Dede demiş ki; "-Benim hafızamda hiçbir şey yok çok şükür..." O anda çayı bitince, doldurmaları için bardağı masaya vurmuş "Tak... Tak... Tak..." ve sonra durup demiş ki; "-Kim o?.." hayata dair -Can sıkıntısı ve heyecan konusunda ayarlı olun. Heyecanı küçük dozlarda ve yerinde kullanmak en iyisi. Biraz can sıkıntısı da olacak tabii. -Endişelerinizi somutlaştırın, bastırmayın. ¥Olabilecek en kötü şey ne?¥ diye sorun kendinize. -Haset değil, hayranlık duyun. Sahip olduğunuzun tadını çıkartın, kendinizi başkalarıyla karşılaştırmayın. -Suçluluk ve utanç duygularıyla mücadele edin. Genç yaşınızın hurafelere dayanan iç sesini mantığınızla yenin. -Abartılmış bir adaletsizliğe uğramışlık duygusundan kaçının. Kendinizi de, başkalarının size ilgisini de fazla büyütmeyin. -Hayattan tat alma duygunuzu besleyin. Her konuda yeni ilgiler oluşturup geliştirin. -Başkalarının hakkınızda ne düşündüğüne fazla kulak asmayın. Kamuoyuna aç kalmayacak ya da hapse düşmeyecek kadar dikkat etmek yeter. -Sevecen olun. Başka insanlara sevecenlik sunmaya çaba gösterin, ama karşılığını talep etmeyin. -Çok sayıda küçük ilgi alanları bulup geliştirin. Günlük hayatınıza çeşitlilik katın. -Mücadele ile teslimiyet arasında denge kurun. Elinizden geleni yapın gerisini gelişmelere bırakın. (...Bertrand Russel) bir görüş Kemal Bey'in özünde kötü bir insan olmadığını biliyorum... Eminim kendince de iyi planları ve projeleri vardır... Ama kolektif görüşe sahip, birilerinin boyunduruğundan kurtulmuş bir lider değil henüz... Kötü bir insan olarak atfetmiyorum lakin kötü bir yönetici olduğu kesin... Müslüman kadınların rahibeye benzetilmesi afişiyle ilgili o kadar iddialı çıkış yapan kişinin, ertesi gün sıradan bir şekilde özür dilemesi ancak acemilikle adlandırılabilir... Havuzlu villa olayında da aynı şekilde hoplayıp zıplıyordu, şimdi ise "Efendim onunkinin kapı kolu altın kaplama" diye kıvırıyor. Ben Kemal Bey'i idmanlara çıkmamış futbolculara benzetiyorum, henüz hazır değil... Dersine çalışmamış öğrenci de olabilir... (...Dursun Özer'in yorumu) söz der ki "-Aşk bir kişinin yarasıyla iki kişinin ilgilenmesidir..." (...Sargı bezleri çözülürken ettiği müthiş S.Ö.Z.leri) tuzaktan kumanda (...KANALTÜRK - Telegol) SERHAT ULUEREN: Siz ne söyleyeceksiniz Avrupa'daki başarısız sonuçlar için?... AHMET ÇAKAR: Valla Serhat; benim iliklerim sızladı, kemiklerim kurudu... bizimkiler Hakan'la Sırrı, Doğan Abi'nin arabasıyla gidiyorlar... Konu arabalar... Tam o sırada önlerine bir Mercedes çıkıyor... Hakan temennisini söylüyor; -Doğan Abi bir sonraki araban bu olur artık?... Doğan Abi, "Bu arabalar evladiyelik" demek isterken şöyle diyor; "-Hakan'ım; hani derler ya, bu arabalar evliyalık... Bir kere aldın mı tamamdır..."