Kongre üyeleri, ülkenin ıssız bölgesinde kocaman ve terk edilmiş bir hurda yığını deposu bulmuşlar... İçlerinden biri "Bir bekçi kiralayalım buraya sahip çıksın" demiş, "Birileri gelip burada birşeyler karıştırmasın"... Böylece bir adamı bekçi sıfatı ile işe almışlar... Ertesi gün bir diğer kongre üyesi, "İyi yaptık da, bir eksik var" demiş, "Biz bu adama bir iş tanımı vermedik ki adam nasıl çalışacağını bilsin... Ayrıca iş tanımı verdikten sonra adamı bir de eğitmek lazım"... Diğerleri onu haklı bulmuşlar... Böylece bekçinin iş tanımını belirleyecek bir "Planlama departmanı" kurmuşlar... Oraya da bu tanımları rapor edecek bir "Dokümantasyon uzmanı" ile bir de bekçi için eğitmen almışlar... Birkaç gün sonra diğer kongre üyesi sormuş; "-Peki ama bu bekçiyle iş tanımını yapanlar iyi çalışıyorlar mı, bunu takip edecek biri lazım değil mi?..." Böylece bekçi ve eğitmenleri denetleyecek bir "Kalite kontrol departmanı" kurmuşlar... Oraya da bir "Kalite kontrol sorumlusu" ile bu adamların ne yapıp ettiğini rapor edecek 2 tane müfettiş almışlar... Ertesi gün bir diğer kongre üyesi demiş ki; "-Peki ama bir bekçi ve peşinden bir sürü denetleyici işe aldık, bunların maaşını kafamıza göre mi vereceğiz?... Bekçiye ne kadar, kalite kontrol departmanına ne kadar maaş verilecek, bunun bir sistemi olmalı..." Böylece bir muhasebe departmanı ve oraya bir "muhasebeci" ve "bordro memuru" ile bütün bu insanların ne kadar çalıştığını işe geliş gidiş saatlerini takip edecek bir "denetleme uzmanı" işe almışlar... Ertesi gün bir diğer kongre üyesi sormuş; "-Eveeet bir bekçimiz var, bağlı olduğu departmanları da kurduk, iyi güzel de bunlar kendi başına buyruk mu iş yapacaklar?... Bunlara bir müdür lazım değil mi?... Tabii müdür aldıktan sonra bunun bir de yardımcısı olmalı..." Bunun üzerine bekçi ve bağlı bulunduğu departmanlar için 1 müdür, 1 müdür yardımcısı, bir de bunlara sekreter işe almışlar... Birkaç gün sonra kongre toplantısında tartışma çıkmış; "-Şu hale bak... Bütçenin çok üzerine çıkmışız... Bütün gereksiz harcamaları belirleyip yarından itibaren kesmemiz lazım..." ...Ve bekçiyi kovmuşlar... Tebeşir Tozu... "Gülünecek şeyleri ciddiye alanlar, ciddi meselelerde gülünecek hale gelirler..." (Anonim) Çocuktan al haberi... İlkokul çocuklarına gündemle ilgili sorular sorup, alınan cevapları kitap yapıyorlar ya... Bunlardan biri, "Dikkat Yazılı Var"... Bunun devamı için yapılan çalışmadan bir soru; ... Soru: Devletin kuruluş amacı nedir?... Cevap: Devlet bazı insanların hususi büyük işlerini yapmak için kurulmuştur. (Kübra-7. Sınıf) Bu günün buluşu Araba ile giderken; içilen kolanın tenekesi, çöp bidonuna iyice yanaşılarak (durmadan) basket atılmaya çalışıldı... (09.11.1974) * sanatik kritik "Çok fazla seyredilecek bir şey yok aslında kanallarda... Ben en çok kendimi seyrediyorum... Ama benim program canlıydı değil mi?..." (Beyazıt Öztürk) * politik kritik "Türk Lirası'nda fazla sıfır olması sebebiyle, Uzakdoğu'daki hesap makinesi üreten şirketler, Türkiye için özel imalat gerçekleştiriyor..." (Ali Babacan) * sportik kritik "Sezon başından beri sürekli röportaj yapıyorsunuz... Herkesin bir işi var... Biz aktör değiliz ki, her dakika kamera karşısında olalım..." (Christoph Daum) MAHKUM Spor medyasına da hapis gelecekmiş... Bizim yazılarda pek "fikir" yoktur... Hapis yatanlara "ne suçlusu" diyeceğiz?... Bizimkiler * İlerleme Raporcuları, alfabede "Q", "W", "X" harflerinin olmamasını eleştiriyor ya, Bilgehan diyor ki, "Benim bilgisayar Türkçe klavye, orada var bunlar..." * Sırrı'yı bir yarışma programından aramışlar... Birine borcu olduğu için, "Şu an evde yok" deyip kapatmış, "Benim yerime bağlanan adam oda takımı kazandı" diyor... * Ayak kokusuna Enes tavsiyesi, "Bir tencere suyu 10 dakika kaynattıktan sonra iki ayağı birden içine sokup, bir müddet içinde tutmak..." * Cem görevden geldiği dakika televizyonda Barış Manço'yu görünce "Canlı mı" diye sordu... Millet gülünce kendini savundu, "Ben Barış Manço canlı mı diye sormadım, program canlı mı dedim"... * temelin yeri Temel'in iki karısı varmış... Bir gün sohbet ederken; "-Temeeel... En çok hangimizi seviyorsun" diye kıskanç kıskanç sormuşlar... Temel uyanıklık yapıp söylemek istememiş... Yeni karısı soruyu değiştirerek üstelemiş; "-Yani ikimiz birden göle düşsek, hangimizi kurtarırsın?..." Temel eski eşine dönmüş; "-Fadime... Sen biraz yüzme biliyordun değil mi?..." * son sözleri "-Pınar Altuğ sorununu çözmeden bu iş olmaz..." (Verheugen - İlerleme raporuna madde eklerken) *** "Gerçi sizin durumunuz ağır ama, bizim arkadaşlarla bir eylemimiz olacak..." (Bir doktor - Acil servise hasta gelince) *** "-Yusuf acele etme... Ben seni ne zaman oyuna sokacağımı biliyorum..." (Daum - Futbolcusu ısınmaya giderken) *** "Çocuklar şuradan iki kilo balık verin hele..." (Serdar Bilgili - Çarşı'dan alış veriş yaparken) *** "Yenilgiyi bir kişiye bağlamak yanlış... Bütün takım suçlu..." (Frank De Boer - Olympiakos maçından sonra)