
Üç savaş gazisi Temel, Dursun
ve İdris lokalde oturmuş, sohbet
ediyorlarmış...
İdris demiş ki;
"-Benim büyük büyükbabam, 120 sene önceki savaşta öncü kuvvetlerdeymiş... Onunla gurur duyuyorum... Onun izinden gittim..."
Dursun küçümser bir bakışla;
"-Benimki 150 sene önceki savaşta madalya almış..."
Temel biraz da çekinerek;
"-Maalesef ailede tek asker benim... Ama benim büyükbabam yaşasaydı dünyanın en meşhur adamı olacaktı..."
Arkadaşları merakla;
-Nasıl yani?...
"-Çok önemli değil canım... 165 yaşında olacaktı..."
bizimkiler...
(...Harun Yerebakan hatıra serisi - SON)
İrfan Abi derlemişti Harun Abi'yle ilgili hatıraları... En yakın arkadaşlarından Dündar Abi'nin "Emekli ikramiyesi" başlıklı nostaljisiyle seriyi sonlandırıyoruz...
Ve bu kıymetli günlerde bir kez daha dua istiyoruz rahmetli arkadaşımız için...
...
Alperen doğduktan sonra gazeteye geldiğim ilk gün baklava tepsilerini Harun'un önüne koydum. Kendi elleriyle dağıttı arkadaşlara.
O sene emekli olmuştum. "Dündar emekli ikramiyen de fena değil" diye laf atıyordu ara sıra.
Sonra ekliyordu "Hiç tekaüd adam çocuk yapar mı, bari ağabeysinden utan!"
Ben de "Asıl, sen utan" diyordum ona "Bak babanın yedi oğlu var! Yaşlandın gidiyorsun, başında saç kalmadı, sonra eyvah dersin ama meğer ki geçmiş ola!"
Aradan yaklaşık bir yıl geçti. Yüce Rabbim Harun'a da bir kez daha baba olmayı nasip etti. Duyunca ne kadar sevindim anlatamam. Ankara'daydım aradım sevinci sesine yansıyordu. Aynı şakacı uslubuyla "Adi herif" demişti "Verdin gazı verdin gazı, başımı kodun belaya. Ölüp gitcez, garip yetim kalacak!"
Harun sık sık telefon açar "Oğlum kaç okka oldu biliyor musun" diye müjde verirdi bana.
En son Cerrahpaşa'daki hasta yatağında görüşmüştük. Havayı dağıtmak maksadıyla; "Yeğenim nasıl?" diye sormuştum. Istırabına rağmen aynı soruyla latife yapmıştı bana "Oğlum kaç okka oldu biliyor musun?"
Sonra mahzunlaşmış ve "Hastanelere gide gele çocukları da göremez oldum" demişti. Kelimeler bitmişti sanki. Gözlerimiz nasıl nemli...
Ve ertesi gün o güzel insanın, o sadık dostun, kendini çocuklarına, ailesine ve arkadaşlarına adayan Harun'un vefat haberini almıştım Ziya'yla Osman'dan.
Harun'un rahmetli dedesinden öğrendiği adamlığını, anacığından kaptığı merhametini, kızlarına olan düşkünlüğünü, ailenin kdv'si olan küçük Necip'ten bahsederken yüzünde beliren baba şefkatini, tutturduğu şen şakrak sohbetleri, izne giderken duyduğu heyecanı, sabahları "Selamün Aleyküm" diye haykırışını, kendine has kahkahalarını, güneşli havalarda başının kızarışını ve "Ben gidiyorum Dündar, geliyor musun? Bak bi da söylemem ha" deyişini unutamam.
Nasıl unutabilirim ki?
Ölüm güzel şey budur perde ardından haber
Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber...
iğnelik...
İHLÂS VAKFI
İhlâs Vakfı azizim,
Bütün Türk milletiyle...
İftihârımız bizim,
Eğitim hizmetiyle!
...
Kaptırmadan paranı,
Zamâne kurtlarına...
Bağışla ver kurbanı,
İhlâs'ın yurtlarına!
...
İhlâs aziz milletim,
Senin öz müessesen...
Hatırlatmak niyetim,
İhlâs'ı destekle sen!
(...Sefa Koyuncu)
Hayata dair...
Derler ki, "İki nokta arasındaki en kısa mesafe, niyettir..."
Sevgi dolu bir hayata kavuşmak için bu deyiş son derece doğrudur...
Sevgi dolu bir hayatın başlangıç noktası, ya da temeli, önce bir sevgi kaynağı olma isteği ve kararlılığıdır...
Ne kadar çok sevgi gösterirseniz, o kadar çok sevgi görürsünüz. Sevecen bir insan olmak sizin elinizdeyken, sevilen bir insan olmak, sizin denetiminizde değildir...
O halde sevgi göstermeye ağırlık verirseniz, hayatınızın fazlasıyla sevgi dolduğunu göreceksiniz...
Çok geçmeden de dünyanın en büyük sırlarından birini keşfedersiniz:
Sevginin ödülü, kendisidir...
(...Dr.Richard Carlson)
bir film diyaloğu!
"-Hani derler ya; kadınlar kendilerini güldüren erkeklerden hoşlanırlar diye, yalan... Kadınlar kendilerini güldüren erkekleri ağlatırlar..."
(...Son Ders filminden)
SÖZ SİZDE Editör Notu
"Söz Siz"de bölümünün çok faydalı olacağını düşünmekteyim. Hiçbir şeye yaramasa da okuyucuya değer verildiğini ortaya koyuyor.
Fakat aynı zamanda bir de işlevi olsa, mesela eleştirilerin bir kısmına yetkilice cevap verilirken bir kısmında eleştiriler yayınlanıyor ama sanki muhatap bulamıyor.
Örneğin 6 Aralık tarihli gazetede "Temel'in yeri" başlıklı yazıya görüş belirtilmemiş...
Okuyucu karanlığa seslenmiş gibi olmuş...
(...Mustafa Boyabatlı)
EDİTÖR NOTU: Sayfadaki yerimiz münasebetiyle, daha çok görüşe yer vermek adına bazı yazılara cevap yazmadığımız oluyor...
Ancak görüş veya eleştiride bulunan okuyucularımıza, bize ulaştığı yoldan cevap yazıyoruz.
Örneğin merak ettiğiniz "Temel'in yeri" başlıklı eleştiri için okuyucumuza şu bilgiyi vermiştik;
Dilerseniz tepkinizi noktasına dokunmadan yayınlarım, ancak ön bilgi olarak şunları bilmenizi isterim...
Temel benim uydurduğum bir karakter değil...
Bana göre de artık Karadeniz'i aşıp Türkiye'nin fıkra kahramanı olmuştur...
Köşemizde yer alan fıkraların yüzde 80'ini Karadeniz Fıkraları Derneği'nden (Merkezi Trabzon'da) alıyoruz veya onaylatıyoruz...
1989 yılından bu yana aynı gazetede her gün bir Temel fıkrası veriyorum...
Bu kadar zaman içinde benzer bir tepki hiç almadım...
Yayınladığım fıkralara dikkat ederim / ediyorum ama Temel karakterini köşemden silmeyi açıkçası istemem...
Hangisi ise sizi üzen fıkradan dolayı özür diler, selam ve hürmetlerimi sunarım...
(...Ömer Söztutan)
Daha iyi bir Türkiye
için; okuyucularımızın da fikirlerine ihtiyacımız var... Gazetemizde görüp eleştirdiğiniz, beğenip övdüğünüz, düşünüp bize yol göstereceğini umduğunuz her şeyi paylaşın;
omer.soztutan@tg.com.tr
Tel: (0212) 454 30 60 / Faks: (0212) 454 31 00
Adres: Türkiye Gazetesi-Yenibosna/İST. 