
Alman, İtalyan ve Temel oturmuşlar, ülkelerinin en görkemli şeyleri üzerine tartışıyorlarmış...
"Biz öyle bir gökdelen yaptık ki" demiş Alman;
"En üst katı bulutlardan göremezsiniz..."
"Bizde öyle bir çan kulesi var ki," demiş İtalyan,
"İnsan aşağıdan çan seslerini duyamıyor..."
"Bizde öyle bir burun var ki" diye kesmiş Temel,
"Üzerinde yedi karga rahatça tüneyebiliyor..."
Alman ile İtalyan utanmışlar ve biraz abarttıklarını itiraf etmişler...
"Yani" demiş Alman, "Güzel havalarda en üst katı aşağıdan görmek mümkün olabiliyor biraz..."
"Doğrusu" demiş İtalyan,
"Rüzgâr doğru yönden eserse, çan sesleri aşağıdan duyulabiliyor..."
"Aslında" demiş Temel,
"İtiraf edeyim ki yedinci karga tek ayağı ile tüneyebiliyor..."
hayata dair... Küçük bir çocuk annesinin doğum gününde bir ev resmi yapmaya karar vermişti...
Küçük zihninde ev çoktan boyanmıştı bile; en küçük ayrıntısına kadar nasıl olacağını biliyordu...
Geriye sadece kağıda dökmek kalmıştı...
...
Doğum günü için resim bitti... Elinden geldiği kadar bir ev şeklini ortaya dökmüştür. Bu bir sanat eseridir çünkü ona aittir, her bir çizgisi annesine olan sevgisiyle yapılmıştır, her pencere her kapı orada olması inancıyla boyanmıştır.
Bir saman yığını gibi görünse bile şimdiye dek boyanmış olan en mükemmel evdir; bir başarıdır çünkü küçük sanatçı ona tüm kalbini ve ruhunu vermiştir onu yapmak için tüm varlığını katmıştır.
...
Çocuk mutlu ve kendini vermiş olarak resmi yaparken biri gelir ve "Neden oraya bir pencere koymuyorsun? Şuraya da bir kapı koyabilirsin, bahçe yolu şuradan gitsin" der.
Çocukta bunun sonucu, yaptığı işe ilgisini kaybetmesi olacaktır. Devam edebilir, ama şimdi başkasının fikirlerini kağıda dökmektedir; sinirlenebilir, mutsuz olabilir, bu tavsiyeleri geri çevirmeye korkabilir, resimden nefret etmeye başlayabilir, belki resmi yırtabilir; çocuğun tipine göre reaksiyon ortaya çıkacaktır.
...
Sonuçta ortaya çıkan resim tanınabilir bir ev resmi olabilir fakat mükemmel değildir ve bir başarısızlıktır çünkü bu artık başkasının fikirlerinin yorumudur; kendisinin değil.
Bir doğum günü hediyesi olarak kullanılamaz çünkü zamanında bitmeyebilir ve annesi hediye için bir dahaki seneyi beklemek zorunda kalabilir.
Bu, hastalıktır, müdahaleye reaksiyondur. Bu geçici başarısızlık ve mutsuzluktur; ve bu başkalarının hayat amacımıza müdahale etmesine ve zihinlerimize şüphe veya korku veya ilgisizlik ekmesine izin verdiğimizde gerçekleşir.
(...Dr. Edward Bach)
bizimkiler
(...Bizimkiler'in Beşiktaş incileri)
ÖMER: Galatasaraylılara fazla kızmayın arkadaşlar... Sezon sonunda yine onları tutmak zorunda kalabiliriz...
***
BİLGEHAN: Perşembe günü Yıldırım Demirören'in basın toplantısı var...
Demir ökçeli ayakkabılarımı giymeyi düşünüyorum... (Bkz: Bush göndermesi)
***
SIRRI: Mustafa Denizli gidene kadar bırakıyorum Beşiktaş'ı... Hem Mustafa, hem Denizli gidecek...
***
EMİN: Piyangodan para çıksın, 25 milyon borcu ödeyip yönetime geçeceğim... 5 milyonu da çalışıp öderim...
itiraf reyonu...
(...isim: muavin ...şehir: bir memleket işte ...yaş: otuz iki)
İsmimden de anlaşılacağı üzre muavinlik yapıyorum... Bir keresinde otobüste bir kutu kestane şekeri unutulmuştu...
İki gün sahibi arar diye bekledim, ama kimse aramadı... Üçüncü gün paketi açtım ve iki tane kestaneyi ağzıma attım...
Keyfine vara vara çiğnerken telefonum çaldı ve zor yutkundum... Arayan kestane şekerinin sahibiydi.
> (omer.soztutan@tg.com.tr - itiraf edin, rezil edelim...)
bir film diyaloğu!
"-Korku, karanlık tarafa giden yoldur... Korku öfkeye; öfke nefrete; nefret ise acıya yol açar..."
(...Star Wars filminden)
iğnelik...
> TURAN
Tek tipleşen dünyada,
Yerimizi alalım...
Dilimiz ortak payda,
Müslüman Türk kalalım!
Her hâl ve şartta birlik,
Ceddin gösterdiği yön...
Ey Türk, birlikte dirlik,
Titre ve kendine dön!
Kurmalıyız dirliği,
Rehberimiz Kur'ân'dır...
Türk Devletler Birliği,
Hedefimiz Turan'dır!
(...Sefa Koyuncu)
tebeşir tozu
"-İnsanlar kötülüğü arzuları güçlü olduğu için değil, vicdanları zayıf olduğu için yaparlar..."
(...J.S. Mill)
