Televizyon makinesi mühendisi...

A -
A +

"Sınırları aştım", "Youtube'ta en çok tıklanan Türk'üm", "Lakabımı Ekşi Sözlük'ten aldım", "Time'a kapak oldum" falan deyince kısa bir "Ajdar Anık" turna çıktım... Bizi yönlendirdiği kaynaklardan "Hiperstar Ajdar"a bakın; ... Psikiyatrik sorunları olan insanlarla dalga geçmenin ne kadar kötü olduğunun canlı örneği... Onu alkışlayan seyirciye mi üzüleyim, bu alkışları gerçekten hak ettiğini sanan bu adama mı üzüleyim, yoksa bu kişiye sanki sanatçıymış gibi davranıp değer vererek televizyona çıkartan ve karşısına alıp konuşanlara mı kızayım bilemedim... ... Sokakta görsem korkudan yolumu değiştirebilirim ki; kendisini sadece 10 saniye gördüm, o potansiyeli barındırıyordu... ... Tek çekincem şu; İlerde çoluğum çocuğum olur da "Baba sözlükte okuduk, bize Ajdar Amca'yı anlatır mısın, 2000'lerde nasıl biriydi Ajdar Amca" diye sorarlarsa onlara şöyle söyleyeceğim: "Dehşetli bir insandı evladım, dehşetli bir insandı..." ... Doğal gaz borusu döşeyip ayda bin YTL almak yerine, ses sanatçılarının mesleklerine, makine mühendislerinin mesleki unvanlarına boru döşeyip kolay yoldan daha fazla para kazanma çabası içinde olan yurdum toprağının benliğini kaybetmiş nice insanlarından birisidir... ... İnsanları aptal kutusuna bağlamak için "Nasıl oluyor da böyle bir insan oluyor" paketli ürün... Yiyip duruyorsunuz ya, ben ona yanıyorum... ... Televizyon yapımcıları bize "Siz Türk halkına, böyle herifleri izlemek yakışır" diyorlar... Bu resmen küfürdür... ... Nerden mezun bilmiyorum ama mühendis çıktığına göre benim senelerdir geçemediğim dersleri geçmiş bu yani... Ağlayacam len... ... İkinci bir Banu Alkan vakası... Kendini süper, dayanılmaz ve çoook akıllı zannediyor bu adam... Ya da gerçekten akıllı, biz anlayamıyoruz. Ya da bizimle kafa buluyor... Ya da bilmiyorum... Tek bildiğim adını bile duymaya tahammül edemediğim... ... Makine mühendisliğinde okuyanların okul yıllarında çektiklerinin ileriki yaşlarda nasıl bir tepki ile ortaya çıkacağının kanıtıdır... ... Kim deli anlamadım... Ajdar'ın kedisi mi, yoksa bunu izleyen ben mi?... Sekiz dakikamı geri istiyorum... > Temel'in yeri... Adam süratli araba sürme suçundan yargılanıyormuş... Uzmanlar arabayı süren adamın alkollü olduğunu tespit etmişler... Yargıç Temel, gerekli soruları sorduktan sonra adama sormuş; "-Uzmanlar arabayı sürerken sarhoş olduğunuzu söylüyor, ne dersin?..." Adam "Hayır" diye karşı çıkmış; "-Sarhoş değildim... Sadece her zamankinden biraz daha fazla içmiştim..." Temel bir süre düşünmüş; "-Bu itirazınız dikkate alınmıştır... Bu nedenle size otuz gün yerine bir ay hapis cezası veriyorum..." > Bizimkiler (...Bizimkiler'in MSN nickleri) * Onur: Taze Gemlik zeytini gelmiştir... * Talip: Seviyorum diyenin sevgisinden şüphe et, çünkü aşk sessiz, sevgi dilsizdir... * Ali (Keper): Anlattıkça eksilen tek manasın... * Ercan: Sen yeter ki gül gülüm... * Doğuş: Kimseye etmem şikayet, ağlarım ben halime... Titrerim mücrim gibi, baktıkça istikbalime... * Sırrı: Error: Üzgünüz, kişinin resmi burada gösterilmeyecek kadar karizmatik... * Çağatay: Bize kalan borç asırlık zamanlardan; tarihi temizlemek sahte kahramanlardan... * Orhan (Gecelerin güneşi): Sen ağlama diye ben ağlar oldum... * Raşit (SüQunet): Hazır asker... Cevap vermeyebilirim... * Emin: Yenilgi güçlendirir... Ama ben yine de vitamin alıyorum (Kralisius)... * Hüseyin (Acil Servis): Bir elimde kova, bir elimde kürek... Gider kumda oynarım, üzülmeye ne gerek?... * Ersin (Oksijen): Bir hafta sonu izin yaptım hayatım değişti... * Cemil (By Pala): Deve kuşunun başı, krala karşı geldiği için toprak altındadır... * ...Ve Kral: Bu kişiyle aynı masaya oturmanın yolu, saygıdan geçer... > Bugünün buluşu >> İlk kez ileride çevirme olduğunu gören minibüs şoförü, ayaktaki yolcuların çökmesini istedi... (...06.11.1976) > Tuzaktan kumanda... (...SHOW TV - Reha Muhtar Televizyonu) REHA MUHTAR: 'Evlilik dışı çocuk doğururum' demişsin?... DANSÖZ ASENA: Hayır soru 'Mecbur kalırsan evlilik dışı çocuk doğurur musun' idi, ben de 'evet' dedim... REHA MUHTAR: Ama ne mecburiyetin var ki?... *** (...TGRT - Ana Haber) KADIN VATANDAŞ: Sen gerçekten makine mühendisi misin?... AJDAR ANIK: Evet, yakıştıramadın mı?... KADIN VATANDAŞ: Niye doğru dürüst bir iş yapmıyorsun?... > Hayata dair... "Başkalarının gözünde nasıl görünüyorum" düşüncesini bir yana bırak... Hayatının geri kalan bölümünü doğanın gerektirdiği gibi yaşayabiliyorsan bundan hoşnut ol... Kendi doğanın ne istediğine bak ve başka hiçbir şeyin buna engel olmasına izin verme; çünkü, şimdiye değin edindiğin deneyim, sayısız araştırma yapmana rağmen hiçbir yerde, ama hiçbir yerde aradığın mutluluğu bulamadığını gösteriyor; Ne mantıksal düşüncede, ne maddi zenginlikte, ne şöhrette, ne de haz peşinde koşmakta... Peki mutluluğu nerede bulabilirim?... Kendi doğamın gerektirdiği biçimde yaşamakta... Bunu nasıl yapabilirim?... Davranışlarımın ve eylemlerimin, ilkelerime dayanmasını sağlayarak... Hangi ilkeler?... Bunlar iyi ve kötüyü ele alan ilkelerdir; Beni adil, ılımlı, cesur ve özgür kılmayan hiçbir şey benim için iyi değildir; ve bunların tam zıttı olmayan hiçbir şey de kötü değildir... (...Marcus Aurelius) > S.Ö.Z. der ki; "-Kadınlar güzel olduğunu bilir, kimden güzel olduğunu merak eder..." (...Çıtayı iyice yükseklere çıkarırken ettiği müthiş S.Ö.Z.leri) > sanatik kritik "-Hıncal Uluç, Hokkabaz'ı seyrettikten sonra beğenmediğini yazdı, 'Kral çıplak' dedi... Kralı çıplak görürsen filmden korkarsın tabii... Ben de onun '90 Dakika'yı sekiz arkadaşımla izledim... Dördü güldü, ikisi ağladı, ben beğenmedim..." (...Cem Yılmaz) > politik kritik "-Türk milletine, devletine sövüldüğü zaman Batı ülkelerinden ödül gelmesi de gecikmiyor... Sağıma soluma bakıyorum, benden başka kabadayı kimseyi de bulamıyorum. Geldiğim nokta, yedi ceddime hatıra olarak yeter..." (...Cemil Çiçek) > sportik kritik "-Milli takım daha güzel bir vitrin... Tek amacım A Milli formayı giymek... İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurdum ve sonucu bekliyorum... Bazen Aurelio'ya 'Ben 2 yıldır milli takımda oynamaya çalışıyorum, sen bir ayda girdin' diye takılıyorum..." (...Önder Turacı) > sırf; "benim de bir sezen aksu yazım olsun" diye karaladığı; "çerçeve"ye tünemiş bir "serçe" belgeseli: "hayatımızın çeşitli dönemleri" dediğimiz bölümlerin; en sıkıntılı, en çıkmaz, en siyaha kaçan gri anlarıydı... sevdik; adı onda saklı kaldı... terkedildik; birlikte tükendik... bir gün ağladık, bir gün güldük... yeri geldi tutuklu kaldık, yeri geldi bu şehirden gittik... kırılgan, ürkek, mahcup çocuklardık... biraz büyüyünce, "hepimizin hayatını tek başına nasıl yaşayabiliyor" diye düşünmeye başladık... her sözü bir şarkı, her şarkısı bir roman, her romanı bir hayat... nedir avucuna sığmayan "serçe" diye sorsalar, nereye koyacağını şaşırırsın... "kırmızı bir gözyaşıdır, siyah-beyaz fotoğrafta" dersin... kafanın en orta yerine düşen büyük yağmur tanesi... yanıp sönen ışıklı bir kulüp ismi değil, paslı bir sokak tabelasıdır... ateşler içinde yanan hastanın yüzünü, kartopu oynamaktan gelen çocuğun avuçlamasıdır... (kaçıyor musun... tamam yine gel)...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.