
Temel, karısı Fadime ve tek çocukları Dursun'la deniz kenarına gitmişler...
Bir süre sonra Temel yüzmek için denize girmiş...
Bir hayli açılmış ve suyun üzerinde sadece başı gözüküyormuş...
Küçük Dursun ise ortalarda yokmuş... Fadime telaşla Temel'e bağırmış;
"-Temeeel... Dursun yok Dursun..."
"Meraklanma" diye cevap vermiş Temel;
"-Bir yere gidemez, elinden sıkı sıkı tutuyorum..."
itiraf reyonu
(...isim: murat aslan ...şehir: istanbul ...yaş: yirmi beş)
Arabanın bütün camları açık, son ses müzikle şehir içinde giden bir arabaya, trafik polisinin megafonla verdiği tepki;
"-34 xx 56... Müziği kendin dinle... Kendin dinle ya da parçayı değiştir..."
(...omer.soztutan@tg.com.tr - itiraf edin, rezil edelim...)
tebeşir tozu
"-Kusurlarınızı size söyleyebilecek arkadaşlar bulun..."
(...Boileau)
bizimkiler
Dündar Abi, bir arkadaşının cenazesini teşhis etmek ve teslim almak için hastanenin morguna gitmiş...
"Rahmetli ölmeden önce çok değişmiş" diye düşünerek almış ve işlemlerini yaparak cenaze arabasına bindirmiş...
Tabii arabada merhumun yakınları da var... Giderken onlarla bir tartışmaya girmiş, "Bugün gömülecek-Yarın gömülecek" şeklinde...
En son demişler ki;
"Yav kardeşim, sen neyi oluyorsun Necati Bey'in?..."
Dündar Abi bir tatsızlık olduğunu, sahip çıktığı cenazenin kendisiyle ilgisi olmadığını o an anlamış...
"Beni müsait bir yerde indirin" diyerek tekrar hastaneye dönmüş...
tuzaktan kumanda
(...SHOW-Ender Saraç'la
Sağlıklı Günler)
ENDER SARAÇ: Yıllar önce bir açıklamanız vardı, tavuk yiyor musunuz?...
ERMAN TOROGLU: Nedendir bilmiyorum, tavuğa karşı antipatim var. Güvenmiyorum tavuklara...
kritik
"-Yanlış yapan babamızın oğlu da olsa fark etmez... Bu kardeşiniz; benim ismimi kullanarak haksız menfaat teşebbüsünde bulundu diye teyzesinin oğlunu tutuklatan bir adamdır..."
(...Mehmet Ali Şahin)
Bir film diyaloğu!
-Gözlerini çok beğendim... Sanki her şeyden soyutlanmış gibiler... Sadece tatlılıkla bakıyorlar...
"-Lütfen böyle davranmayın bana... Bu kibarlığınız bana hep kadın olduğumu hatırlatıyor..."
(...Bulutların Ötesinde filminden)
ayaküstü
Zaman zaman kitaplardan alıntı yaparak gönderen bir arkadaşım, Aydın Boysan'ın "Leke Bırakan Gölgeler"inden bu hikâyeyi yollamış...
...
"Bir gün bir taksiye atladım ve havaalanından hareket ettik...
Sağ şeritte yol alırken siyah bir araba park ettiği yerden aniden yola, önümüze çıktı...
Taksi şoförü sert bir şekilde frene bastı, kaydı ve diğer arabaya çarpmaktan milim farkla kurtuldu...
Diğer arabanın sürücüsü camdan başını çıkartıp bağırmaya ve küfretmeye başladı...
Taksi şoförü ona gülümsedi ve içten bir şekilde el salladı...
Ve gerçekten çok arkadaşçaydı...
Sordum, "Neden bunu yaptınız?... Adam neredeyse arabanızı mahvedip ikimizi de hastaneye gönderecekti..."
Taksi şoförü bana, şimdi "Çöp Kamyonu Kanunu" dediğim şeyi öğretti...
Şoför pek çok insanın çöp kamyonu gibi olduğunu açıkladı...
Her tarafta çöp dolu olarak dolaşıyorlar; kızgınlık, öfke ve hayal kırıklığı dolular...
Çöpleri biriktikçe onu bırakacak bir yere ihtiyaç duyuyorlar ve bazen sizin üzerinize bırakabilirler...
Kişisel almayın... Sadece gülümseyin... Onlar için iyi şeyler temenni edin ve yolunuza devam edin...
Onların çöpünü alıp iş yerinize, evinize veya sokaktaki diğer insanlara dağıtmayın...
...
İşin ana fikri şu ki; başarılı insanlar çöp kamyonlarının günlerini mahvetmesine ve ellerine geçirmesine izin vermezler...
Hayat sabahları pişmanlıklarla uyanmak için çok kısa, dolayısıyla;
"-Size iyi davranan insanları sevin, iyi davranmayanlar için dua edin..."
S.Ö.Z. der ki;
"-İnsan sadece övüleceğini bildiği yerde mütevazı olur..."
(...Bu da mı olmadı bakışları arasında söylediği müthiş S.Ö.Z.leri)
Hoca Nasreddin bir gün!
Bir ümidim kaldı
Nasreddin Hocamızın,
Biricik tek varlığı,
Sevgili eşeğiymiş,
Yegane dünyalığı.
...
Bir gün lazım olunca,
Ahıra girer hoca.
Ve lakin çok üzülür,
Onu bulamayınca.
...
Ama olan olmuştur.
Gelmez ki bir şey elden.
Eşeği aramaya,
Koyulur çıkıp hemen.
...
Kır, bayır dolaşırken,
Bir taraftan da yine,
Türkü mırıldanırmış,
Öyle kendi kendine.
...
Derken bir tanıdığı,
Hocaya rastlar birden.
Der ki: (Ne arıyorsun,
Ey Hoca burada sen?)
...
Der ki: (Sorma birader,
Eşeğim kayboldu da,
Onu aramak için,
Gezerim buralarda.)
...
Adam der: (Ben
böyle şey,
Hiç görmedim hayatta.
Eşeğini kaybeden,
Üzülür, ağlar hatta.
...
Sen ise görürüm ki,
Hiç esef etmiyorsun,
Üstelik de keyfinden,
Türkü de söylüyorsun.)
...
Hoca, adamcağıza,
Bir tepe göstererek,
Der ki: (Şunun ardında,
Ümidim kaldı bir tek.
...
Eğer ki eşeğimi,
Orda da bulamazsam,
Bendeki ağlamayı,
Siz seyredin o zaman.)
(...Serdar Uyan)
