
Temel, askerliğini paraşütçü olarak yapıyormuş...
Kendisi gibi paraşütçü olan arkadaşı Dursun'la hangisinin daha iyi paraşütçü olduğu konusunda bir iddiaya tutuşurlar.
İddialarını yerde çözemeyeceklerini anlayınca da bir atlayış yapıp performanslarını kıyaslamaya karar vermişler...
Uçağa binmişler ve iyice yükseğe çıkmışlar...
İlk önce Temel uçaktan atlamış, paraşütünün ipini çeker ve açılan paraşüt ile yavaş yavaş aşağı doğru süzülmeye başlamış...
Arkasından Dursun da atlamış... Ancak paraşüt açılmamış... Emniyet tokasını çekmiş, yine olmamış...
Dursun bir yandan paraşütü açmaya çalışıyor, bir yandan da hızla yere yaklaşıyormuş...
Bu arada Temel hızla Dursun'un yanından geçmiş;
"-Demek yarış istiyorsun ha..."
*iğnelik...
> İZNİNİZLE
Tutturduk mu bir makam,
İğnecilik faslında?
Sıhhiye sertifikam,
Yok değil var aslında!
Ömer'in marketinde,
Arz-ı endâm eyledik...
Hekim nezâketinde,
Bir hayli iğneledik!
Dertlensin derdinizle,
Kütleştiyse dinlensin...
'*İğnelik...' izninizle,
İzinde bileylensin!
> (...Sefa Koyuncu)
tebeşir tozu
"-Adalet bir kutup yıldızı gibi yerinde durur... Geri kalan her şey onun etrafında döner..."
(...Konfüçyus)
bir film diyaloğu!
"-Şeytan yalancıdır... Bizim aklımızı karıştırmak için yalan söyler; bize saldırmak içinse yalanları gerçekle karıştırır... Saldırısı psikolojiktir ama güçlüdür... O yüzden onu asla, ama asla dinleme..." (...Şeytan filminden)
tuzaktan kumanda
(...SHOW TV-Altıpas)
AHMET ÇAKAR: Sezon başında dedim, G.Saray'ın takkesi düşecek, sarışın mı, kıvırcık mı, dalgalı mı göreceğiz...
GÜRCAN BİLGİÇ: Şu andaki durum nedir sizce?...
AHMET ÇAKAR: Keeel...
***
(...KANAL D-A'dan Z'ye)
TULUĞ ÇİZGEN: Türk sineması artık eskisi gibi değil, iyi filmler yapılıyor...
ESRA CEYHAN: Son zamanların en popüler filmlerinden... Siz seyrettiniz mi Recep İvedik'i?...
TULUĞ ÇİZGEN: Ben o filmde nerdeyse başroldüm...
Mustafa Denizli'nin ajandası
-Beşiktaş'ta toplam sekiz yabancı var, altısı oynatılacak, unutma...
-Pazartesi Ertuğrul'u eleştirdim, Perşembe onun yerine geldim... Başbakan'a karşı çıkılacak...
-Tayfur Havutçu benim yardımcım olan, futbolcu değil...
-Amigo Orhan maçlara geliyor mu öğrenilecek... Ya da soyunma odasının merdivenleri iptal edilecek...
hayata dair
Hayat çetele tutmak değildir...
Hayat; seni kaç kişinin aradığı, kiminle çıktığın, çıkıyor olduğun veya çıkacağın demek de değildir...
Hayat, ayakkabıların, saçın, derinin rengi de değildir...
Nerede yaşadığın veya hangi okula gittiğin de değildir...
Aslında hayat; notlar, para, giysiler, girmeyi başardığın ya da başaramadığın okullar da değildir...
Hayat; kimi sevdiğin ve kimi incittiğindir...
Kendin için neler hissettiğindir... Güven, mutluluk, şefkattir...
Arkadaşlarına destek olmak ve nefretin yerine sevgiyi koymaktır.
Hayat; kıskançlığı yenmek, önemsemeyi öğrenmek ve güven geliştirmektir.
Ne dediğin ve ne demek istediğindir.
İnsanların sahip olduklarını değil, kendilerini olduğu gibi görmektir. Her şeyden önemlisi hayatı, başkalarının hayatını olumlu yönde etkilemek için kullanmayı seçmektir.
İşte hayat bu seçimden ibarettir... Hayat sanatın kendisidir...
İnsanların en acizi dost edinemeyen, ondan daha acizi ise dost kaybedendir. (...Charles Eguone)
kritik
"-1.5 yıl sonra Başkan Bush'la yaptığım görüşmeleri eleştiriyor... Ne biliyorsun orada ne dediğimi... Siz geçmişte el pençe divan durmaktan başka bir şey mi yaptınız da konuşuyorsun..."
(...Tayyip Erdoğan)
bizimkiler
Nuh Abi ile Mustafa Abi; şık elbiseler hakkında konuşuyor...
O sırada oradan geçmekte olan Emin'in fikrini almak isterler;
-Emin sen Sabri Özel'i tanıyor musun?...
"-Tanıyorum abi..."
-Nasıl buluyorsun?...
"-Valla ben İHA'da çalışıyor diye biliyorum ama..."
S.Ö.Z. der ki;
"-Tebessüm ve gözyaşının lisanı birdir..." (...Sadece müthiş S.Ö.Z.leri)
Hoca Nasreddin bir gün!
Paranın şıkırtısı
Hoca kadılık yapar,
Akşehirde bir zaman.
Bir gün, bir dâvâ gelir,
Garip ve enteresan.
Davacı, o yörenin,
Cimri bir aşçısıdır.
Dâvâlıysa, çok fakir,
Gariban bir şahıstır.
Dâvâcı olan aşçı,
Der ki: (Kadı efendi,
Dükkanımın önüne,
Bu adam bugün geldi.
Nefis kuru fasulye,
Pişerdi tam o zaman.
Yemeğin buğusu da,
Çıkardı kenarından.
Bu adam, ekmeğini,
Tutup o buğulara,
Yedi, fakat vermedi,
Bana ücret ve para.)
Hoca onu dinleyip,
Fakire döner hemen.
Der ki: (Bu anlattığı,
Doğru mu hakikaten?)
Ne desin adamcağız,
Hemen büker boynunu.
Der ki: (Evet efendim,
Doğrudur, öyle oldu.)
Böylece fakirin de,
Alıp ifadesini,
Der ki: (Peki, ver senin,
Şu para kesesini.)
Keseyi ondan alıp,
Ve başlar sallamaya.
Salladıkça paralar,
Başlar şıkırdamaya.
O aşçıya sorar ki:
(Duyar mısın şunları?)
Der: (Evet, bu duyduğum,
Para şıkırtıları.)
Hoca der ki: (Be adam,
Daha ne istiyorsun?
O buğunun ücreti,
Bu sesti, almış oldun.)
(...Serdar Uyan)
