(...ATV - Santra) AHMET ÇAKAR: Kusura bakma ağır kaçtı bukalemun benzetmesi... KAZIM KANAT: Bendeki değişme gelişimdir... AHMET ÇAKAR: Sendeki gelişim değil başkalaşım... KAZIM KANAT: Neyse fark etmez, değişim de olur başkalaşım da... AHMET ÇAKAR: Başkalaşımsa bukalemun türüne giriyosun ama... *** (...BEST FM - G.Saray-Sakarya) ALİ FERAHBOD: Hakan Şükür M'bayo'ya bu atağı biz yapamıyoruz alın bari siz yapın diyerek topu verdi, M'bayo da teşekkürlerini sunarak topu aldı ve Sakaryaspor atağa kalktı... *** (...KANAL D - Sabahların Sultanı) SEDA SAYAN: Yusuf'çum sen burda otur birazdan sana şarkını söyletecem... YUSUF HARPUTLU: Tamam abla bekliyorum... SEDA SAYAN: Evet sevgili bayanlar bugün de programımızın sonuna geldik... Sağlıklı mutlu günler... > Hayata dair... Bir toplantıda yaptığım konuşmadan sonra bir üst düzey yönetici, sevgiden söz edişimden çok etkilendiğini söyledi ve bana öyküsünü anlattı: ... Eşim ara sıra birlikte öğle yemeğine çıkmamızı önerirdi... Ama ben hep aynı cevabı verirdim: "-İsterdim ama çok işim var..." Önemli bir iş toplantısının sabahında da aynı şeyi önerdi: "-Bugün öğle yemeğine ne dersin?..." Özür diledim... Sonra toplantı sırasında eşimin bir trafik kazasında öldüğü haberini aldım... Göz yaşlarıyla anlatıyordu: "-Şimdi bir şekilde yalnızca bir saat için bana geri gelseydi, öğle yemeğine götürüp onu sevdiğimi söylerdim... Bu fırsata sahip olabilmek için her şeyimden vazgeçebilirim..." (...George Shinn) > Bugünün buluşu * İlk kez bir saç kurutma makinesi mangal yellemek için kullanıldı... (...15.11.1971) > Ayaküstü... Futbol biraz da "vefa" oyunu... Değişim, gelişim, profesyonellik eyvallah da; bence biraz da hislere dayanan bir oyun futbol... Belki de en çok "vefa"ya dayanan bir oyun... Seba'yı kovup başını, Lucescu'yu kovup belini, Cordoba'yı kavup elini doğrultamayan örnekler çoktur aslında... > Temel'in yeri... Temel'le Dursun uçaktan atlayacakmış... 5 bin metreden kendilerini aşağı bırakmışlar, Dursun başlamış; -Açalım mı paraşütleri?... -Bekle biraz..." Bin metre kala Dursun yine sormuş; -Açalım mı paraşütleri?... -Bekle biraz..." 500 metre kala Dursun; -Açalım mı paraşütleri?... -Bekle biraz..." 100 metre kala Dursun son kez; -Açalım mı paraşütleri?... -Ula amma meraklısın haa?... Ha şurası geldik zaten..." > Bizimkiler Talip ehliyet kursuna başladı... Bir evraktan fotokopi lazım olunca kursun ofisine inip oradaki kızdan çekmesi istemiş... Kız mırın kırın etmiş, Talip sinirlenmiş, "Çekeceksin tabii... İşin ne" diye... Kızın da kendisi gibi öğrenci olduğunu derse girince anlamış... *** Ziya 4. Levent'te bir toplantıya gitmiş adresi bulamıyor... Bekir'in tarifleri uzun sürünce olaylara kulak misafiri olan Cemil Abi tavsiyede bulunuyor; "-Ne uğraşıyorsunuz... Aç şurdan Google Earth'ı, yönlendir işte..." *** Hüseyin Kılıç Abi güzel bir yemekten sonra yanındakilere teklifte bulunmuş; "Gelin yahu, benim oğlum var burada, çayı onda içelim..." Oğlu Abdullah Kılıç'ın bulunduğu ofise gitmişler 3-5 kişi... "Ne bu baba yaa" demiş, "Git evinde iç çayını..." > Bizim ora... Ankaralı Ahmet Abi'nin ÑBizim Ora" hikayesi; Klasik bir gelin-kaynana çekişmesi... Gelin hastalanmış ve yataklara düşmüş... Doktor bir ilaç vermiş ve düzenli kullanınca gelin iyileşmiş... Kaynana dertleşme sırasında komşulara yakınıyormuş; -O gaddanah ilacı içti de, bana bi dene vermedi..." > S.Ö.Z. der ki; "-Aşkın gözü görmeye başlayınca, ayağın biri eşikten çıkmıştır..." (...Tavsiye olayında kırıcı olmaya başladığı müthiş S.Ö.Z.leri) > Taşlamalar... Haşlamalar... SARAYBURNUSarayburnu'nda Denize sektirmek için attığım taş, Hangi maceraları yaşamıştı? Hangi serüvenin içinde? Kim bilir, Daha ne hikâyeleri olacak Derinde?... (osman.yavuz.inal) > itiraf reyonu... (...isim: ahmet ...şehir: istanbul ...yaş: yirmi) Lise ikinci sınıftaydım, ders te coğrafyaydı... Ölçek konusunu anlatan Coğrafya hocamız Sebahattin Bey, elini harita üzerindeki ölçeğe koydu "Bu ne" diye sordu... Tabii haritadaki ölçeğin üzerinde de Gürbüz Yayınları yazıyor... Ben hemen atladım ve gür bir sesle "Gürbüz Yayınları" diye haykırdım... Tabii ki sınıfta millet gülmekten adeta bayılacak hale geldi, Sebahattin hocamızın yüzünün rengi ise öfkeden bordo renge dönüşmüştü... Bu olayın sonrasında Sebahattin hocamın bana olan gıcıklığı lise kariyerim boyunca devam etti... Hatta lise bittikten sonra okulu ziyaret ettiğim zamanlarda bile hâlâ o olayın öfkesini bana karşı hissettiğine şahit oluyorum... Yine de selamlarımı yolluyorum... > Bugünün gündemi... > Avrupa Yakası'ndaki Gaffur'un "Çakkıdı Dansı" maket bebek olarak yapılıp piyasaya sürülecek... *** > Çarşı'nın Tümer Metin için metinlerini yazdığı sloganlar, Cumartesi'ye kadar hazır olması için bugün pankartçıya verilecek... *** > Savaş Ay'ın sorularına abuk cevaplar vererek rezil olan manken ve şarkıcılar, bir dernek altında toplanıp mahkemeye başvuracak... > Tebeşir Tozu... "-Yetenek, sükunet içinde ortaya çıkar... Karakter ise dünyanın fırtınaları içinde..." (...Goethe) > sanatik kritik "-Ben ilk çıkışında Cem'e destek olmuştum... Çiçeğe can suyu verilir ya, minik de olsa bir can suyu vermişim... Sen büyümüş, muhteşem bir ağaç haline gelmişsin... Benim seviyeme inip, benimle muhatap olmuyorsun, politikacılar gibi Almanya'dan konuşuyorsun..." (...Savaş Ay) > politik kritik "-Ortaya çıkan gerçek şudur ki burada tevazuyu elden bırakacağım, kusura bakmasınlar... Aslında yaşanan değişimi tek bir cümle ile özetlemek mümkündür... Bugünün Türkiye'sinde tek bir alan yoktur ki 4 yıl öncesinin Türkiye'sinin gerisinde olsun..." (...Tayyip Erdoğan) > sportik kritik "-Bu takım iyi takım, masallarla uğraşmayın... Bu takımın antrenörü kötü... Beşiktaş bu hafta Fenerbahçe'yi yener, Ama bu galibiyet Beşiktaş için çok tehlikeli olur... Herşey yerli yerinde kalır. Beşiktaş'ın önünü açmak için Tigana hemen gönderilmeli..." (...Kazım Kanat) > günlük msn konuşmaları özet sonuçları: ben bir türlü kabullenmek istemedim ama artık sanırım aramızdaki aşk bitti... benden yana da hep onu suçlamaktan kendi duygularımı hiç tahlil etmemiştim... ama bikaç haftadır biraz kendime bakmaya başlayınca gördüm ki aslında bende de tükenmiş çok şey... kabullenmeyişimin bir nedeni de muhtemelen hayatımda olacak o muazzam boşluk duygusuydu... hani kendinin değil... insan bir nokta geliyor ya ben onu sevmezsem ne yaparım ki diyor... sonra ben bir de şunu fark ettim, ben çok hayalperest ve tecrübesizmişim bu konuda... ben gerçekten aşkı sonsuza kadar sürecek bir şey sanıyordum... kendimin ona artık aşık olmayışına bile inanamıyorum... ama sanırım yokmuş ölene kadar aşk diye bir şey... en başta kendim kendimi yarı yolda bıraktım zaten... hala aklım almıyor düşündükçe... akşam eve gelirdim... sabah yine görüşecek olmamıza rağmen oturup saatlerce ağlardım hasretimden... onsuz nefes alamazdım... şimdi nasıl bıraktı kalbim bu kadar kolay sevmeyi... bu ne kaypak bişeymiş böyle... çok kızgınım kendime onu bırak, kendimi o kadar vefasız hissediyorum ki; aşkımın bittiğini her geçen gün biraz daha idrak ettikçe, biraz daha kızıyorum kendime ben romantiktim, sadıktım ne bileyim o beni bıraksa bile ben onu sonsuza kadar sevmeliydim... yani kendimi öyle sanıyordum... şimdi de kendimi affedemiyorum onu sevmeyi bıraktığım için