tuzaktan kumanda
(...KANAL D - Disko Kralı)
OKAN BAYÜLGEN: Bülent Ersoy bana başka bir uygarlığın kraliçesi filan gibi geliyor...
HAKKI DEVRİM: Giydiği kıyafetler açısından mı?...
OKAN BAYÜLGEN: Evet, sahneye çıkarken o uzun uzun elbiseler hiç bitmeyecekmiş gibi... Yani bir tür 'mağara canavarı' gibi geliyor dışarıdan...
itiraf reyonu
(...isim: oğuzhan ...şehir: yozgat ...yas: on sekiz)
Herkesin başına gelebilecek bir olay, ama bana olunca çok bozulmuştum...
Babam su faturalarını yatırmam için beni belediyeye göndermişti...
Ben de TEDAŞ'a gitmiştim... İçeri girdim, 15 dakika sıra bekledim, ama anlamadım buranın belediye olmadığını...
Taa ki veznedeki bayan elimdeki kağıtlara bakıp, "Bunlar su faturası, belediyeye gitmen lazım" diyene kadar...
Hiç unutmam, benim bittiğim andı...
(omer.soztutan@tg.com.tr - itiraf edin, rezil edelim...)
Temel'in yeri
Temel arabasını yangına karşı sigorta yaptırmış...
Sigorta acentesindeki memur yeni bir teklifte daha bulunmuş;
"-Biraz daha fazla prim öderseniz, arabanızı çalıntıya karşı da sigortalatmış olursunuz..."
Temel anlamsız bulmuş;
"-Fazla ödeme yapmak gereksiz... Yanmış arabayı kim çalsın ki?..."
Söz Der ki;
"-İnsan vicdan denen yastığı başından bir kere atmaya görsün... Hayatı boyunca bir daha rahat uyuyamayacaktır..."
(...'Ben lafımı ortaya koydum' diyerek desteklediği müthiş S.Ö.Z.leri...)
bizimkiler...
Mesai bitmek üzeredir...
Hasan Hocam; kendisi gibi Marmara'ya gidecek olan arkadaşlara teklifte bulunuyor;
"-Ben arabayla geldim, biraz bekleyin beraber gidelim..."
Biraz bekliyorlar ve servis kalktıktan sonra hep beraber otoparka iniyorlar...
Hasan Hocam; milleti soğukta bekletmemek için biraz da hızlı adımlarla arabasının başına geçiyor...
Ancak elindeki anahtar, arabanın kapısına girmemekte inat ediyor...
Yanlış araba olduğu anlaşılıyor ve üç katlı otoparktaki diğer arabalar gözden geçiriliyor...
Ekibi Marmara'ya götürecek sözkonusu arabanın aslında hiç otoparka gelmediği, hatta o sırada Üsküdar'da olduğu birkaç telefondan sonra çözülüyor...
...Ve ekip, taksi tutulup Marmara'ya doğru yola çıkıyor...
Aynı o hesap...
Yüksek Yargı; (Yüksek Seçim Kurulu, Danıştay, Anayasa Mahkemesi, hatta Öz Hakiki Anayasa Mahkemesi) birbirine girdi ya;
Arkadaşımız Zafer Karslıoğlu, BİZİM CC'den "Türk Yargısının Hali ve Bir Fıkrası" başlıklı bir e-posta yolladı...
"Aynı o hesap"a, ancak bu kadar uyar bir anekdot;
...
Trakya'nın şirin köylerinden birinde, evin önündeki çardağın altında oturmuş, çubuğunu tüttüren Hüsmen Ağa'nın yanına; kan ter içinde kalmış, nefes nefese geliyor küçük torunu...
"- Dede!! Dedeee!!..."
- Te dur be kızanım... N'ooldu be yaa?..
"- Dedee... Te bizim çakıllı tarlanın orda, dereciğin kenarında, bi acayip şeyler var be yaa!!..."
- Ne dersin be kızanım?.. Nasıl acayip şeyler?...
"- Sırık bacaklı, üstü tümsekli, yerden koparıp gökten yiyen bi garip ayvanlar var oracıkta... Te böööle!.. Bööölee!.."
...
Hüsmen Ağa, düşer küçük torununun peşine... Bastonuna yaslana yaslana gelirler dere kıyısına...
Gerçekten de, o güne dek, hiç görmediği birkaç deve, tarlanın ucunda otlamaktadır.
Merak içindeki torunu ise, sorup durmaktadır:
"-Te ne bunlar be dede?"
Hüsmen Ağa durur, durur, bir eliyle ensesini kaşırken, aydınlatır torununu:
"- Tee bööledir buncağızlar be yaa!.."
...
EK 1: Deveye sormuşlar, neden boynun eğri diye? Nerem doğru ki demiş...
EK 2: Deveyi eleştiren yılana ise denmiş ki: Yılan kendi eğrisin bilmez, deve boynun eğri der!
