tuzaktan kumanda
(...NTV - Yorum Farkı)
MEHMET BARLAS: Ben sizin giysilerinize hayranım... Brad Pitt gibisiniz...
EMRE KONGAR: Ben de size hayranım... Siz de gladyatör gibisiniz...
MEHMET BARLAS: Bu gidişle sizin de parmağınızı kesecekler ve acımayacak...
EMRE KONGAR Bu gidişle sizin de dilinizi kesmezler inşallah...
Temel'in yeri
Fadime uzun süredir nişanlı olduğu ama evlenmeye bir türlü ikna edemediği Temel'le uzun uzun konuşmaya karar vermiş...
Konuşmasının sonunda şöyle demiş;
"-Bak Temel... Unutma ki her erkek gibi senin de sorunlarını paylaşacak bir kadına ihtiyacın var... Senin sorunlarını paylaşmaya ve onlara çözüm üretmeye hazırım..."
Temel umursamaz bir tavırla cevap vermiş;
-Ama benim hiçbir derdim yok ki...
Fadime hemen atılmış;
"-E biz daha evlenmedik ki..."
ayaküstü...
"Adanalı" dönemin en iyi dizilerinden biri...
Kadro mükemmel, senaryo heyecanlı, çekimler harika...
Konu, kitleye göre iyi seçilmiş... Ancak;
Oktay Kaynarca'nın o "Anadolu yiğidi" görüntüsüne yaptığı espriler hiç uymuyor...
Bu denli oturaklı, alemi bu denli titreten harbi bir abide, o mimikler çok sırıtıyor...
Ve bu geyik diyaloglar dizinin neredeyse yarısını kaplıyor...
Bence başarılı bir yapıma haksızlık ediliyor...
Buna da "Kriz yönetimidir", "Masraftan kaçılıyor" diyeceğim... Değil;
Çünkü başından beri böyle...
Son bölümdeki ayakkabı çıkarma sahnesi 4,5 dakika sürdü...
Tek bir diyalog olmadan, tamamen bıyık ve dudak titretilen 4,5 dakika...
Ve sıktı artık...
Söz Der ki;
"-Dünyanın en kolay şeyi, aşık olmuş adamın arkadaşı, en zor şeyi aşık olmuş kadının arkadaşı olmaktır..."
(...Gençlere ışık tutan; yazdığında kendisinin bile şaşırdığı müthiş söz...)
bizimkiler...
Mustafa abi, daha önce oğlunu defalarca uyarmıştır; "Kapının önünde duran arabayı ikide bir kaçırıp dolaşma" diye...
Ama servisle eve dönerken, o lacivert Sephia'yı marketin önünde çalışır vaziyette görmüş ve hemen servisten inmiştir;
"-Şuna fırçayı atarım, birlikte de eve döneriz..."
Camları buharlı arabanın şoför kapısını açıp, "Lan eşş..." diye bağırmaya başlayıp çocuğun yakasına yapışacaktır ki; direksiyonda "İmdat" diyen bir kadın vardır...
Sonrasında otobüse binip, üç durak sonra evine gidecektir...
itiraf reyonu...
(...isim: satış ...şehir: kdz/ereğli ... yaş: es geçelim)
Satış bölümündeki arkadaşımız, ismini vermiyeyim (Serkan Demircan) izine ayrılmıştı.
Onun bir özelliği de hazır cevap ve espri yeteneğinin kuvvetli olması...
Hatta laflarıyla dövdükten sonra mutlaka, "Ne olduuuu?... Eh heh heh heee" deyip keyifli
keyifli güler...
Çıktığı yolculukta dinlenmek için Samsun'da mola vermişler.
Orda bulunan uzun boylu pala bıyıklı bir bekçiye yaklaşarak, "Abi burası uzun samsun mu kısa samsun mu" deyip gülmeye başlamış...
Bekçi de gayet ciddi ve kalın bir ses tonuyla, "Hayır, burası Kara Samsun" demiş.
Tabii arkadaşımız olduğu yerde öylece kalmış ve bekçinin yanından nasıl kaçacağına şaşırmış...
Olayı bize anlattığında hepimiz aynı anda, "Ne olduuu?... Eh heh heh heee" diye çok güldük..
Bu itirafla, bugüne kadar bize yaptıklarının intikamı alınmış olsun.
(omer.soztutan@tg.com.tr - itiraf edin, rezil edelim...)
iğnelik...
BİNBİR SURAT
Sözde sosyal demokrat,
Gerçekteyse kapital...
Gitti de halka inat,
Bursu ettirdi iptal!
Anlayamadı niçin,
Hep geride süründü...
Bu defa da oy için,
Çarşaflara büründü!
Binbir surat mızıkçı,
İşte hanımlar beyler...
Üstelik de kazıkçı,
Halkı şikâyet eyler!
(...Sefa Koyuncu)
