Duymuşuzdur, hatta yaşamışızdır; bir an, akla bir söz, bir fikir, bir düşünce gelir; dilden iki kelime dökülür, sonra bunlar büyür büyür, ete kemiğe bürünür. Ortaya çıkan esere biz de şaşar, bunu ben mi yaptım, deriz. Bir kelime kitap olur, bir kitap nice hayat kurtarır. Bir kelime dünyayı yerinden oynatır. Geçen hafta, "mahut kelimeyi" kullanacak mı, kullanmayacak mı merakıyla geçti. Türkiye'deyken herkese şeker şerbet dağıtan Bay Obama memleketine dönünce öyle laflar etti ki, "o kelimeyi" kullanmadı ama kullanmış kadar oldu. Elbette, konuyu bilenler için bu durum hiç de sürpriz olmadı. Sürpriz dedim de aklıma geldi. Adamın biri (Andy Nulman) bir gün, bir yerde konuşurken, "iş dünyasında sürprizler önemlidir" demiş. Ağzından çıkan bu sözden yola çıkıp, bir yıl sonra "iş hayatında sürprizin gücü" adında bir kitap yazıvermiş. Müşterilerinizi şok edecek hoş sürprizler yapın diyor. Meraklısına duyurulur. Siyaset de, iş hayatı da, kılıçtan keskin ince dengeler üzerinde yürüyor. Doğru, birden fazla olabiliyor; iki yanlıştan bir doğru çıkabiliyor. "Hayatta sürprizlere yer yok" sözü de, "hayat sürprizlerle yaşanıyor" sözü de kabul görüyor. İş dünyasında, hem işe sürpriz katmak, hem de işleri sürprizsiz götürmek tavsiye ediliyor. İki zıttın bir araya gelemeyeceğini biliyor, bir yandan da iki zıttı bir arada tutmaya çalışıyoruz. Aslında zıtlıklar nereden baktığımıza bağlı. İnce bir bakış açısı, ufak bir ayrıntı, zıtlıkları ortadan kaldırıp zıtları birbirine yaklaştırabiliyor. İyi sürpriz, kötü sürpriz ayırımı yapınca sürprizde hiç zıtlık kalmıyor. Akıl kötü sürprizleri önlemeyi, duygu ise hoş sürprizler üretmeyi öneriyor. Akılla duygu da birbirlerine zıt. Akla mı, duygulara mı uymalı? Birine uysak diğerine, diğerine uyarsak berikine ihanet etmiş olmaz mıyız? Aklımızla mı, yoksa duygularımızla mı hareket edeceğiz? Muhatabımızın, müşterimizin aklına mı, duygularına mı sesleneceğiz? Bu konuda pazarlama, kestirme bir çözüm öneriyor: İşinize akıl katın, ama müşterinize duygu satın. > (Pazarola, pazartesi günleri yayınlanır.)