Bugünlerde bir milyon civarında ailede bir seçim telaşı yaşanıyor. Hangi üniversiteyi, hangi fakülteyi, hangi okulu seçmeli? Hangi mesleğe yönelmeli? "Bizi biz yapan, seçimlerimiz"dir. Hayat boyu, milyonlarca yol ayrımına geliyor, bir yerlere yöneliyoruz. Püfürükten sanılan bazı seçimlerimiz hayat boyu bizi bağlıyor. Önemli konularda ise, kılı kırk yardığımızı sanıyoruz. Peki ya, "diplomalı işsiz" yetiştiren okulları seçerken ne yapıyoruz? Bu yaz tam tadını almaya başlıyorduk ki, Çukurova'yı sel aldı, karpuzun kilosu yarım milyona çıktı. İşin suyunu çıkarmaya pek meraklıyız. "Seçmece" temalı, "karpuz" sembollü Turkcell reklamında, "ünlü kullanımı tekniği"nin suyu çıkarılmış. Raga Oktay, Haluk Bilginer, Gülse Birsel, Çöpdemir Kadir hepsi bir arada. Sevimsiz diyaloglar ve yapmacık mimiklerle bu reklam, bence "gıcık". Karpuz seçerken ne yaparız? Karşıdan rengine bakar, tık tık vurur sesini duyarız. Üçünü beşini ellemeden karar vermeyiz. Mümkünse tadına da bakarız. Erkeklerin alıp kabine götürdükleri pantolonu alma ihtimalinin yüzde 65, kadınların denedikleri elbiseyi alma ihtimalinin yüzde 25 olduğunu biliyoruz. Ellenen karpuzların kaçta kaçının satın alındığına ve bir karpuz seçmek için kaç karpuza el atıldığına dair bir istatistik henüz yayınlanmadı. Meslek ve fakülte yol ayrımına gelmiş gençlerin bu hayatî seçimlerini yaparken karpuz alır gibi, "malı" yoklamaları mümkün değil. İşin rengi, tadı, kokusu yıllar sonra çıkıyor. Üstelik üniversiteler standart bir mal da değil. Ismarlama olmuyor. Yaşanmadan anlaşılmıyor. Özel üniversiteler bu sıralar sıkı bir tanıtım atağına kalktılar. Televizyonda, basında, kendilerini anlata anlata bitiremiyorlar. Birkaç tanesini dinledim. Hepsi de harika. Seçimi ben yapıyor olsaydım, çok zorlanırdım. Tesisleri, öğretim elemanları, programları, mezunları, hepsi süper. İnternet sayfalarından "bal damlıyor". Ahh, ben de genç olsaydım da, buralarda okusaydım, diyorum içimden. Devlet üniversiteleri de bunlardan aşağı değil. Görüntüde her şey dört dörtlük. Ama, ya "karpuzun içi"? Gençlerimize, tercih listenizi oluştururken, sürüye kapılmayın, kendinizi tanıyın, amacınızı belirleyin, gönlünüzün sesini dinleyin, demek isterim. Puanınıza göre rahatça girebileceğiniz, ilk tercihiniz olarak yerleştirilebileceğiniz, girdiğinizde en önde olabileceğiniz, orada kendinizi, kendi başınıza en iyi geliştirebileceğiniz okulları seçin, derim. İstisnaları var elbette, ama, pek çok okulumuz, daha öğretildiği anda değerini kaybetmiş, eskimiş bilgilerle öğrencilerini oyalıyor. Zaten, "öğretim"den "öğrenim"e geçememiş, üniversitenin bir "eğitim" ortamı olduğunu kavrayamamış kadrolarla, zihni öldüren "şablonlarla" nereye varılır ki? Okul seçimi o kadar önemli değil. Seçilen okulda en öne çıkmak ve mesleğinde doyuma ulaşacak yüzde onluk kesim içinde yer almak daha önemli. Bir diplomanın ömrü ancak iki yıl. Kendini yenilemeyen eskiyor. Artık eskisi gibi, ömür boyu aynı işte kalınmıyor. Hatta, şimdilerde aynı anda iki-üç işte birden çalışmak, çok meslekli olmak gerekiyor. Bir okulu kazanmakla, okulu bitirmekle iş bitmiyor, hayat her gün yeniden başlıyor. "Tercihleri nasıl yapalım?" diye soranlara cevabım hazır: "Al birini vur öbürüne..." İnanın, karpuz-kavun seçerken daha çok zorlanıyorum. Seçimleriniz hayırlı, nasipleriniz bol olsun!