Aldanmayana helal olsun!

A -
A +

Haberlere bakılırsa, ülkeye büyük paralar getireceğiz havasıyla en külyutmaz bakanımızı bile kandırmışlar. İnsanlar kendinde olmayanı başkalarına sanki varmış gibi gösterme telaşındalar ve birbirlerine şüpheyle yaklaşıyorlar. Bunlar zamanla azalmadı, giderek arttı. Sanki herkes ilişkilerini "yüzünde bir maske" ile götürüyor. ABD ve Kanada'da yüksek lisans düzeyinde eğitim veren 32 okuldan 5.331 öğrenci üzerinden yapılan bir araştırma, öğrencilerin % 56'sının öğrenciliklerinde hile yaptıklarını göstermiş. Bu konuda işletmecilik öğrencileri birinci olmuşlar. İşletme öğrencilerinin yarısından fazlası birilerini bir şekilde aldattıklarını, kandırdıklarını itiraf etmişler. Öğrencilerin ne kadarının araştırmacıları da yanıltıp aldattığı, dolayısıyla aldatanların gerçek oranının ne olduğu bilinmiyor. Ama aldatma ve kandırmanın toplumda çok yaygın olduğu konusunda kimsenin kimseyi kandırmasına ihtiyaç yok. Hakikat ortada. Dürüstlükle ilgili "İşin hilesi dürüstlüktür" gibisinden sözler ancak iş yerlerinin duvarlarını süslüyor. Öğrenci ödevini başkasına yaptırınca, sınavda kopya çekince, internetten veya kitaplardan "kes-yapıştır"ların üstüne ismini yazınca, "herkes yapıyor" mazeretine sığındıkça ve böyle yapanlar öne çıkıp el üstünde tutuldukça aldatanların sayısı azalmıyor, aksine hızla artıyor. Dürüstlükle bir yere varılamayacağı, aldatıp kandırmadıkça kazanılmayacağı, rekabet edilemeyeceği kanaati pekişiyor. "Çok laf yalansız, çok mal haramsız olmaz" hükmü revaç buluyor. Aldatma, kandırma, kopyacılık sadece öğrencilere mahsus değil. Küçükten beri aldatmaya alışmış, yaptığı aldatmaların bedelini ödememiş, daha büyüklerini yapmaya cesaret kazanmış öğrenciler, iş hayatına atıldıklarında aldatma bakımından daha da bilenmiş ve tecrübe kazanmış oluyor, aldatmayı meslek haline getiriyorlar. Güvensizlik o derece ileri boyutlara çıkmış ki, anlatsam gülersiniz. İşletme İktisadı Enstitüsü'nde öğrenci adaylarıyla mülakat yapıyoruz. Bankacılık gibi, güven ve dürüstlüğün öne çıkması beklenen bir sektörden gelen bir adayın başvuru dosyasında referans mektubunun ekinde bir de "imza sirküleri" görünce, hayretten dona kaldım. Aday, referans mektubunun gerçekliğinden şüphelenilebileceğini düşünmüş olmalı ki, ekinde imza sirküleri de getirmiş. Sordum: "Bankacılar mı müşterilerine yoksa müşteriler mi bankacılara güvenmez? Sizce bu güvensizliği ve kandırmayı hangi taraf başlatmış olabilir?" Cevap ortada. Güvenin karşılığı her zaman güven olarak geri dönmüyor. Ama bir güvensizlik peşinden başka bir sürü güvensizliği getiriyor. İş hayatında, ne insanlara ne de belgelere güven kalmamış. Karşınızdaki gerçekten dürüst değilse, aldatıldığınızı-kandırıldığınızı da anlayamıyor, kandırılmaktan kurtulamıyorsunuz. Dürüstlük yoksa kandırılmayı, aldanmayı anlamak, ölçmek ve önlemek mümkün olmuyor. İnsanın kitabında dürüstlük yoksa bütün tedbirler, korumalar, bilgiler işe yaramıyor. "Kazanmak için her şey mubah", "paran yoksa hiçsin" gibisinden anlayışlar yayıldıkça; aldatanlar cezalandırılmak bir yana sürekli ödüllendirildikçe kandıranlar hep olacak. Aldatmanın bedelini uzun vadede topluca bizler ödüyoruz. Aldatmayı engellemek için daha fazla kural, daha fazla kontrol konuyor. Bunlar da ilave maliyetler getiriyor. Bu maliyetleri neticede ya fiyatlarla ya da vergilerle dürüstler de ödüyor, aldatanlarca doğrudan kandırıldıkları yetmiyormuş gibi... "İnsanlığın halledemediği bu problemi biz mi çözeceğiz?" "Evet, biz çözeceğiz." diyenler, kendine karşı da dürüst olanlar ve pazarlamayı bir kandırma sanatı olarak görmeyenler çoğaldıkça dürüstlük indeksimiz de düzelecek. Dürüstlük de pazarlanmak ister.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.