Komisyon, çalışmaya başladı. Anayasa değişiklikleri yola çıktı. Anayasa deyince, akla başka yasalar da geliyor. Diğer bilimlerde olduğu gibi pazarlamanın da nice yasaları var. Bilimler üstü, hayata ve kâinata dair temel yasalar da cabası... Elbette bu yasalar ile devlet, kurum ve yapılanmaları düzene sokan (sokamayan?) yasalar arasında dağlar kadar farklar var. Bilimsel kanunlar, biz farkında olsak da olmasak da hükmünü icra ediyor. Aranıp bulunmayı, keşfedilmeyi, test edilmeyi bekliyorlar. Bunlara uyanlar kazanıyor, direnenler, yok sayanlar kaybediyorlar. Hukukî anlamdaki kanunlar insan elinden çıkıyor. Bunlarla insan-insan, insan-devlet arasındaki ilişkiler kaideye bağlanıyor (bağlanmaya çalışılıyor). Toplum adına rol üstlenen bir grup insan tarafından yapılıyor. Sonra beğenmeyip yeniden yapılıyor. Yasaların babasına, hepsini bağlayanına, daha zor değiştirilenine ise "anayasa" deniyor. Bizler bilimi, yani, hayatın anayasalarını pek takmıyor, ama insan yapısı yasalarla uğraşmayı pek seviyoruz. Devletin birçok teşkilatında, nice yasalarla düzenlenmiş, adı kurum olan ama bir türlü kişisellikten kurtulup kurumsallaşamayan nice örnekler var. Aile işletmeleri de "aile anayasaları" hazırlatıyorlar. Ama bunlar içselleştirilmediği, amaç olmaktan çıkarılıp araca dönüştürülmekçe işe yaramıyorlar. Pazarlamanın da yasaları var. Bazıları biliniyor. Niceleri keşfedilmeyi bekliyor. Yöneticilerin kendine özel yasaları olsa da bunun tam aksine davrananlar da başarıyı yakalayabiliyor. Bunları görünce, "ne biçim yasaymış ki bu?" diyor, yeni yasalar aramaya girişiyoruz. Bir de, her fırsatta pazarlama adına hükümler savurup, değişmez kanunlar gibi bunlara sarılanlar var. Hayatın da, insan elinden çıkma yasaların da değiştiğini kimi kafalara anlatmak zor oluyor. Demem o ki, anayasayı ve yasaları yapmak yetmiyor. Bunları topluma, halka ve ilgili çevrelere satmak da gerekiyor. Anayasalar da pazarlanmak istiyor. (Not: Pazarlamanın ana, baba ve yavru yasaları başka bir pazartesiye...) > (Pazarola, pazartesi günleri yayınlanır.)