Evde huzur isteyen idareyi hanıma bıraksın deniyor. İnsanın kendi eliyle dizginleri başkasına vermesi kolay değil. Hele hele "kâtip benim, ben kâtibin, el ne karışır?" diye benlenenler için daha da zor. "Kızı kendi haline bırakırsan...", "Müşterinin keyfine kalırsan..." gibi klişe savunmalar da cabası. Şimdiki kızlar da, eşler de, müşteriler de, vatandaş da sanıldığı kadar "sakar" değiller; davulcuya filan kaçmıyor, firmalarına saygı duyuyor, ülkelerini seviyorlar. Çoğu firma müşterisine bedeli karşılığında iade garantisi vermiyor. Çünkü müşterilerine güvenemiyor. İstismar edilmekten korkuyor. Hâlbuki karşılığında müşteriden rica etseler; "Bizde iade garantisi var. İşte paranız, iade ediyoruz. Ama neden iade ettiğinizi, nesini beğenmediğinizi, ne yaparsak beğeneceğinizi bize anlatır mısınız?" deseler ne güzel olur? Küçük büyük bütün işletmelerde müşterileri işin bir parçası yapmak için nice fırsatlar var. Personel ve müşteriler dâhil herkes ve vatandaş kendilerine danışılmasından, fikirlerine müracaat edilmesinden hoşlanıyorlar. Böylece kalabalıkların aklına danışarak alınan kararları sonuna kadar destekliyor, saygı duyup, yardımcı oluyorlar. Pazarlamada müşterilerin bilgeliğini devreye sokmanın en bilinen uygulaması yeni fikirler edinme ve ürün geliştirme safhasında görülüyor. İlgisi ve katılımı sağlanabilirse, müşteriler kendi tavsiyeleriyle şekillenen ürünü almazlık etmiyorlar. Tokyo'da bir derginin yayınladığı bulmacaların üçte biri okuyucular tarafından hazırlanıyormuş. Meşhur sudoku bile Amerika'daki bir okurun önerisinden yola çıkarak geliştirilmiş. Bir pazarlama devi olarak bilinen Procter&Gamble firması 9.000 kişilik bir Ar-Ge grubuna sahip olmasına rağmen, firmadaki bütün yeni fikirlerin % 30'unu dış kaynaklardan alırmış. Gelecek on yıl içinde bu oranı % 50'ye çıkaracakmış. 175 ülkeden seçilmiş 120.000 kişilik bağımsız bir teknik eleman grubu P&G ve onun Ar-Ge personeli için fikir üretmekle meşgulmüş. İşe yarar tekliflere çok iyi paralar ödeniyormuş. İş dünyasında müşteriyi her aşamada işin içine bir şekilde katmaya, üretime katılmasını sağlamaya yönelik her türden çalışmalar giderek artıyor. Üretentüketici gibi bir kavram gelişiyor. Yayınlarınıza daha çok müşteri çekmek, okuyucuyu işin içine ne derece dâhil edebildiğinize bağlı. Onu bir yazar, haber kaynağı, eleştirmen, tasarımcı, reklâmcı, hatta yönetici yapmak, okuru da memnun ve mutlu ediyor. Kuşların dediğine bakılırsa, Pazarola köşesinin de okurlarından gelecek fikirlere ihtiyacı varmış. Bilmem anlatabildim mi? Anlayana selam olsun. (Pazarola, pazartesi günleri yayınlanır.)