Bakkal amca ölmesin!" gibisinden acıklı sözlerin arkası iyi gelmiyor. Merhametten maraz doğuyor. 120 bin bakkal ve 60 bin dolayındaki büfe şimdilerde ciddî bir varlık mücadelesi veriyorlar. Yüzbinlerin "ekmek kapısı" tehlikede. Küçük market sayısının 16 bin dolayında olduğu tahmin ediliyor. Bakkallar, büfeler ve küçük marketler piyasanın %70'ine hitabediyor. Pastanın geri kalan kısmı ise 1400 kadar büyük marketin elinde. 70 milyon insanımızın ihtiyaçlarını karşılayan bakkallar ve marketler, yandan, alttan, üstten ve şimdi de çaprazdan gelen tehditlere karşı koymak zorundalar. Hükümet, kimisi hiper boyutlara ulaşmış büyük marketler için bazı düzenlemeler peşinde. Mağaza açmada kısıtlamalar, sıkı izinler ve park yeri gibi mecburiyetlerle, büyükleri şehir dışına iterek, bakkallara destek olmak istiyor. Büyük marketlerin kendi özel markaları altında sattıkları malların ciro içindeki payını yüzde 20'yle sınırlıyor. Belli tarihler dışında izinsiz indirimi yasaklıyor. Bütün bunlar, büyükler karşısında zor duruma düşen ve iflasa sürüklenen "bakkallar"ı korumak için düşünülmüş. Kendilerini "örgütlü perakendeciler" olarak adlandıran büyük marketler, bu tür düzenlemelerden rahatsızlıklarını ve öfkelerini her fırsatta dile getiriyorlar. Küçük perakendeciler de, kendi dernekleri ve sözcüleri aracılığıyla, "ağlamayı" çare sanıyorlar. İlgili bakan da, "Çocuklarımızın bakkal amcası yok oluyor" tarzındaki hamaset ve duygu yüklü ifadeler eşliğinde kanun tasarısını savunuyor. Asıl söz sahibi olması gereken ve her üç kesimin de karnını, kendi cebinden ödediği paralarla doyuran halk ise ne yazık ki, çoğu zaman olduğu gibi, sessiz ve başına geleceklere razı bir hava içinde işin nereye gideceğini bekliyor. Pazarlamanın bir numaralı oyuncusu olarak tüketiciler, geçmişte kendileri adına yapılan hemen hemen bütün "düzenlemelerden" ütülmüş olarak çıktığının farkına varsalar, çoğu derdimiz ortadan kalkacak... "Paradan para kazanarak" palazlanan, havalarından geçilmeyen ve küçük üreticilerin başında boza pişiren süpermarketler, şimdi bir yandan "operasyonel kâr" üretmek, bir yandan da hükümetin şartlarını yerine getirmek zorundalar. Piyasa mantığı içinde hükümetten taraf ve destek olması değil, yarışı adil kılması beklenir. Birileri iflas etmeli, piyasadan çekilmeli, yeniler piyasaya girmeli ve kazanmalı. Devlet buna karışmamalı. Bakkallara kol kanat germek, süper marketlere sopa göstermek iş değil. İş, verimli, rasyonel ve kârlı çalışmayı öğrenebilmekte. İşini iyi yapan bakkala da, süpermarkete de ihtiyaç var bu memlekette. Hükümet, bakkal ve süpermarket kadar, halk da kendi çıkarını düşünebilmeli. Tüketicinin çıkarı, ihtiyaçlarını daha iyi ve daha ucuza sağlayacağı kesimi yaşatmasına bağlı. Kimi vezir, kimi rezil edeceğini, serbest seçim imkanına kavuşmuş, haklarını ve hesabını iyi bilen, uyanık tüketiciler tayin edecek; keyfini de kaçırmayan, kuruşunu da sektirmeyen tüketiciler... "Kârını zararını bilen", "süpermarket tuzaklarına" düşmeyen müşteriler sayıca çoğalır ve harcadıkları her milyonun bir oy olduğunu düşünerek davranırlarsa dengeler yerine oturacak. Tercih sizin. Her milyon lira bir oy. Hem, vereceğiniz oylar hayat tarzınızı da belirleyecek...