Şu sözlere ne dersiniz? "Seçeneği olmak olmamaktan iyidir. Daha çok seçeneği olmak daha da iyidir." "Politika seçenek üretme sanatıdır." "Seçimleriniz hayatınızdır." Her hafta, "ne yazsak" sorusuyla cebelleşiyorum. Hayat böyle. Ne yesek, ne içsek, ne yapsak, ne alsak, ne satsak, nereye gitsek, nerede kalsak, neye baksak, neyi dinlesek, neyi seyretsek, ne okusak, nerede yesek, kime gitsek, kiminle olsak... Seçimlerimizi kendimiz yaparız sanırız ama aslında tam özgür sayılmayız. Milyonlarca insan, seçimlerimize müdahale etmeye uğraşıyor. Pazarlama, insanların seçimlerini açık/örtülü, doğrudan/ dolaylı bir şekilde etkilemek üzerine kurulu. Medyanın, gizli açık istihbarat teşkilatlarının, politikacıların, eşin dostun, gelinin kayınvalidenin, damadın kayınpederin, başkalarının seçimlerine karıştıklarını, etkilemeye veya yönlendirmeye çalıştıklarını inkâr mı edeceğiz? Huzursuzluklar, kavgalar, savaşlar tercihleri etkilemek gayretinden veya seçeneksiz kalmaktan çıkmıyor mu? Seçimlerimize katılmak isteyenler, ne düşündüğümüzü öğrenmek için deli oluyorlar. Pazarlama işindekiler de müşterilerin seçimlerini nasıl yaptıklarını en ince ayrıntılarıyla ve en gerçekçi şekilde öğrenmeye can atıyorlar. Bunun için etnografyadan psikolojiye, bir sürü tekniği devreye sokuyorlar. Toplumun refah ve zenginliği arttıkça her alanda seçeneklerimizin sayısı da hızla çoğalıyor. Daha dün, yeşil renkli bir banka "esnek" bir kredi kartı daha çıkarmış. Kartın üstüne basılacak resimden, kredi limiti ve faiz oranlarına kadar seçimlerinizi internet üzerinden yaparak "kendinize özel" bir kart oluşturabilecekmişsiniz. Merak ettiğim konu, müşteriler şimdi daha mı mutlu olacaklar, yoksa onca alternatif arasında karar vermekten sıkılıp, "off, yeter bee" mi diyecekler? Cep telefonu da öyle. Binlerce model arasından birini seçmek kolay değil. Seçeneklerin sayısı refahımızın bir ölçüsü olabiliyorsa da, çokluğu her zaman beraberinde mutluluk getirmeyebiliyor. "Armudun sapı, üzümün çöpü" hesabı, yıllar geçtiği halde hayatının erkeğini/hanımını seçemeyenleri bir hatırlayın. Süpermarkete girip, yüzlerce çeşit arasında peynir zeytin seçmek bile bazen insanı çok uğraştırıyor. Hele giyimde biraz titiz iseniz, size beğendirinceye kadar satış elemanları "akla karayı seçiyor." "Paradox of Choice" (Tercih Paradoksu) kitabının yazarı Prof. Barry Schwartz'a göre, seçeneklerimiz kadar bunların niteliği de önemliymiş. Seçeneklerin geri dönülemez türden olup olmaması insanları mutlu/mutsuz yapabilirmiş. İnsanlar seçim kararı itibariyle "asgarîciler" ve "azamîciler" (azla yetinenler ve mükemmeli arayanlar) şeklinde iki gruba ayrılıyorlarmış. Genel olarak ortada sadece 6-10 seçenek varsa rahat seçim yapılabilirmiş. Daha fazla seçenek, her birini ayrı ayrı tanıma, hakkında bilgi edinme ve araştırma gerektirdiğinden insanı sıkıntıya sokarmış. Bir bilgi deryası olan internet ortamında sunulan seçenekler daha fazla sayıda olabilirmiş. Zira beraberinde bir değerleme ve kıyaslama kolaylığı da sunulurmuş. İnsanlar, yüzlerce alternatif karşısında kaldıklarında seçeneklerini beşe-ona indirerek adım adım nihaî karara ulaşmaktan hoşlanırlarmış. Müşterilerine raftan kumaş indiren tezgâhtarlar da, yeni ürün çıkaran firmalar da, raflara mal dizen marketler de, internetten satış yapan şirketler de, seçmenin önüne oy pusulasını koyan politikacılar da, bu konuları yeniden düşünseler iyi olacak. Seçenekler itibariyle "nerede çokluk, orada yokluk" gibi bir durum var ortada. Halkın önüne çok alternatif sunmak da iyi değil, onu alternatifsiz bırakmak da.