Geçen hafta, BDDK'nın kredi kartlarıyla bankalara, RTÜK'ün TV programlarına "çeki-düzen" verme tartışmalarıyla geçti. Bir ilgisi yok gibi görünüyorsa da, sahte rakıdan ölümler konunun üstüne tuz biber ekti. "Siz rakı fiyatını yükseltirseniz, insanlar sahteciliğe yönelir, hayatımıza kastederler" demeye getirdiler. Sahtecilik iş hayatının ciddî dertlerinden biridir. Marka taklidi, kopyacılık, kayıt dışılık, haksız kazanç, nüfuzu kötüye kullanma, vesaire de cabası. Bunlarla baş etmek özel ihtisaslar gerektiriyor. Okullarda öğretilenler hayatın gerçekleriyle uyuşmuyor, derler. İş hayatı, kendi kuralları içinde değil de, hadsiz hesapsız kanun, yönetmelik, kurul, makam tarafından ve pek çoğu "havuç"tan ziyade bir "sopa"yı andıran nice düzenlemelerle yürütülmeye hatta "yönetilmeye" çalışılırsa başka ne beklenir ki? Sonuçta şu oluyor: Dürüst, çalışkan ve "mektepli" bir girişimci, hak-hukuk bilen bir iş adamı, kitaba uygun iş yapmak istese de tam uyamıyor. İster istemez, potansiyel suçlu durumuna düşüyor. Ufak ufak da olsa suç sayılan işleri göze almaz ise, iş yapamıyor. Ama öbür taraftan, "kitapsızlar" malı götürüyor. İş hayatında başarı için, stratejiler, planlar, sistemler kurmak, eğitimler yapmak yetmiyor. Başarı, piyasaların "alavere-dalavere"lerini iyi becermekle, karda yürüyüp izini belli etmemekle, adamını bulup işini yürütmekle, kılıfına uydurup minareyi götürmekle ele geçiyor. Bunlar ise okullarda değil, "piyasa mektebinde" öğreniliyor. Bize de okullarda havanda su dövmek kalıyor. Millet olmak ve bir arada yaşamak için kanun hâkimiyetine, hukuka, üst kurullara ve kurallara elbette ihtiyaç var. Ama kurallar basit olmazsa, herkese uygulanmazsa, istisnalar ve özel durumlara kadar ayrıntıya inilir ve iğneden ipliğe her şey "nizam" altına alınmaya kalkılırsa, tartışmalar hiç bitmez. Sonunda ancak "işini bilenler(!)" kârlı çıkar. Basit çözüm önerileriyle ünlü bir Besim Tibuk vardı. Ne oldu ona? Şimdi nerelerde? İşini(!) mi bilemedi, yoksa siyaseti mi beceremedi? Şu anda bir Türk vatandaşının, bir iş adamının, bir pazarlamacının hak, hukuk, yetki, sorumluluk ve vazifelerini tayin eden kanun, yönetmelik, tüzük ve talimatları, bunları çıkaran makamlar bile tam takip edemiyordur. O yüzden, Ticaret ve Sanayi Bakanlığının tüketicilere seslenen, "Seni yasa korur!" kampanyasına pek inanamıyorum. Sayısız "yap" veya "yapma" uyarısı arasında insanın şaşırmadan yolunu bulması, kendisini kuşatan, kimi zaman kırılgan, kimi zaman can yakan bir zırh içinde yaşamaya çalışması büyük maharet istiyor. Dürüst, adil, insana değer veren, milletini, vatanını seven insanımız, bütün bu kargaşa içinde, hâlâ iş yapabiliyor, nefes alabiliyor, yeni işlere teşebbüs ediyorsa onlara destek, "fırsatçılara" karşı uyanık ve dirençli olmalıyız. Pazarlamayı kuşatan hukuki çevredeki bütün yasaklar ve emirler herkes için aynen geçerli kılınamamışsa, oturup ciddî ciddî düşünmek gerekiyor... Şayet, vicdanı gibi gözünü de karartıp, aklına gelen işi yapanların, yaptığı yanına kâr kalanların daha da çoğalmasını istemiyorsak. Teşebbüs, düşünce ve inanç konularında bozulmayı önlemenin yolu yine teşebbüs, düşünce ve inanç özgürlüğünden geçiyor. Siz köpekleri tutun, çakılla kumla uğraşmayın. Biz taşları üst üste dizeriz.