Geçen hafta, Kızılderililerin tabiriyle, "çatal dilli beyaz adam"ın diplomat sıfatlı elemanlarının endazesiz yazışmaları, dünyanın tepesine, Hiroşima, Nagazaki, Çernobil gibisinden, bir siber bomba gibi düşüverdi. Toz duman ne zaman yatışır bilinmez ama bütün dünyayı etkileyecek gibi görünen bu olaydan iş ve pazarlama dünyamız için bazı dersler de çıkarabiliyoruz. Hem zaten pazarlama ile politika akraba değiller miydi? Peki, ne yapmalı? Bütün telefonlar dinleniyor, her olay videoya alınıyor, belgeler bir anda bir yerlere uçabiliyor anlayışıyla, her türlü sızma ve saldırıya karşı dikkatli, tedbirli ve hazırlıklı olunmalı. Üstler, astlar ve denkler, işyerinde ve dışarıda, başkalarından bahsederken kelimeleri dikkatle seçmeli, pişman olmayacak tonda konuşmalılar. Firmada herkes, müşteriler dâhil, başkalarına karşı ikiyüzlü davranma alışkanlığından bir an önce kurtulmalı, yüzlerdeki maskeler bir bir çöpe atılmalıdır. Yönetim toplantılarında müşteriler ve rakipler hakkında konuşurken herkes lafına-sözüne dikkat etmeli, bir sızıntıyla firmanın ve yöneticilerin başının belaya sokulmasına zemin hazırlanmamalıdır. "Her başarılı yöneticinin ve satıcının arkasında iyi kıvrılmış bir yalan vardır", "pazarlama yalansız olmaz" gibi anlayışlar bir an önce terk edilmeli, firma içindeki bütün yalancıların mumları yatsıya kalmadan söndürülmelidir. Kişiler için de, firmalar için de en büyük yalan kendi kendilerini kandırmalarıdır. "Biz kendimizi nerede kandırıyoruz?" sorusuna cevap aranmalıdır. Her sektörde, büyük küçük bütün firmalarda problem, bilinmeyenlerle değil, bilinip de bilmezden gelinenlerle ilgilidir. "Kurumsal bilinçli körlük" denilen bu duruma karşı tez elden tedbirler alınmalı, çaresiz, yılgın veya hain birinin bir gün bombanın fitilini çekmesine zemin hazırlanmamalıdır. Firmalarımız miniwiki sarsıntılarına kurban gitmek istemiyorlarsa halkın kendileri hakkında neler konuştuğuyla da yakından ilgilenmek zorundalar. Kendilerinden emin olsalar bile...