Sevgililer Günü'nü boş verin. Siz şimdi şuna bakın: Uzmanı olduğunuz bir konuda seminer vermenizi istediler. Ayakkabı sektöründe ve mağazalarında yöneticilik yapan 60 kişiye konuşma yapıyorsunuz. Ayağınıza bir teki beyaz, bir teki kahverengi ayakkabı geçiriyorsunuz. Ortalıkta gezinerek epey bir süre konuşuyorsunuz. Konuşmanızın sonlarına doğru ayakkabılarınızı göremeyecekleri bir şekilde duruyor ve sonra ayakkabınız hakkında sorular soruyorsunuz. Şimdi size soru: Acaba sizi dinleyenlerin ne kadarı ayakkabılarınızı fark etmiştir? Bir denemede, bu oran yüzde 15'te kalmış. Dahası da var. Ayaklarındaki ayakkabılar sorulduğunda, ancak yüzde 30'unun kendi markalarını giydiği anlaşılmış. Kendi işlerine ve markalarına böyle yaklaşan yöneticilerle nereye gidilebilir ki? Dünya hızlı bir değişim yaşıyor. Herkes, her konuda fikir yürütüyor. Her kafadan bir ses çıkıyor. Ancak hassas kulaklar, bu seslerin kakofoni olmadığının farkında. Dünyada olup bitenlere ilişkin bize gösterilenler gerçek değil. İllüzyon devam ediyor. Ağzına baktığımız çoğu insan da dahil hepimiz, Çin işkencesine benzer tarzda, belli görüntülerin ve mesajların bombardımanı altındayız. Beyinler hastalanmış. Bunun bir çaresi, beynimizin kapılarını medyaya kapatmak olabilir. Gerçeklere ulaşılmadıkça bombardımandan kurtulmak, beyinler yıkanırken, beynimize sahip çıkmak gerçekten zor. Gerçekleri öğrenmek, bizleri yönetmek, bizlere hizmet etmek konumunda olanlar ise, ciddî ciddî "dedektiflik" yapmak zorundalar. Pazarlama, başkalarının o ana kadar görmediği bazı gerçekleri herkesten önce görmek ve bunları müşterilere de göstermek işiyle yakından alakalı. Yani bir miktar, dedektiflik gerektiriyor. Pazarlamada işin başı, insanları, piyasaları ve müşterileri yakından tanımak. Tanımadığınız biriyle karşılaştığınızda, "Nerede o eski günler?" veya "Ne olacak bu memleketin hali?" gibisinden masum bir soruyla konuşmaya başlayın. Hatıralar ve şikayetler arkasından sökün edecektir. Böylece, sohbeti koyulaştırır, karşınızdaki kişiyi daha iyi tanırsınız. Bizim dönemin meşhur Komiser Kolombo'su da muhatabına böylesi "alakasız ve saçma" sorular sorarak asıl suçluları açığa çıkarır, itirafa zorlardı. Pazarlama dünyamızda, iş dünyamızda ve hatta çizmeyi aşmak gibi olmasın, iç ve dış siyasetimizde, gerçekleri tereyağından kıl çekercesine bize gösterecek becerikli dedektiflere ihtiyacımız var. Yenilik ve vizyon olmadan firmaların bugünün rekabetçi dünyasında ayakta kalmaları ve büyümeleri çok zor. Firmalarımız ve yöneticilerimiz, oluşturulmakta olan "yenidünya"ya ve onun getireceği "yeni gerçekler"e ne kadar hazırlar? "Dedektif Pazarlama" diye bir şey var. Malum, detektifler ufacık ip uçlarından büyük sonuçlar çıkarırlar. Hazır reçetelerle hareket etmeyip, peş peşe sıraladıkları sorulara cevaplar alarak, buldukları cevaplardan hareketle yeni sorular sorarak sonuca giderler. Kör noktalarda nelerin gizlendiğini bulurlar. Rakiplerin yapmadıklarını görürler. Müşterilerin gizli ihtiyaçlarını keşfederler ve bunları ilgililerine bildirerek yeni keşiflere yelken açarlar. Becerikli Dedektifler Aranıyor!