Kıymetbilirlik bir yana, değerlerimizi bile tanımıyor, tartamıyoruz. Uğrunda ve karşılığında katlanacağımız fedakârlık, zahmet veya bedellerde bir türlü uzlaşamıyoruz. Maddî-manevî, sosyal-kültürel, aynî-nakdî, bütün değerlerimiz böyle. Bunda pazarlamanın da bir payı var. Değerlerin algılanması hususu, bireylerin nelere bedel ödemeye hazır hale geldiği veya getirildiğiyle ilgili. Değerlerin değerini sahipleri değil piyasalar belirliyor. Tâlibi çok olanın değeri de çok oluyor veya çok sanılıyor. Bir değer olmak veya değerini arttırmak, fark etmekle, fark edilmekle ve fark ettirilmekle ilişkilendiriliyor. Ahiretin tersine, dünya, böylesi algülüm-vergülümlerle işliyor. Pazarlama, en geniş anlamıyla, karşılığında daha değerli başka şeyler elde edebilmek niyetiyle, değerleri keşfetmek, bulmak, üretmek ve bunlara kıymet kazandırmak için girişilen değiş-tokuş çabaları olarak tarif edilebiliyor. Pazarlama, paradan para kazanmak değil. Müşterinin değer algılarını çarpıtarak kazanmak anlamına da gelmiyor. Gerçek pazarlama, müşteriye değer verip, ona uyan değerleri belirleyip, bunları en az külfet ve fedakârlık karşılığında sunmayı öngörüyor. Hattâ, bunları müşterisine bedava vermenin yollarını düşünüyor. Paranın oluk gibi aktığı menkul kıymetler pazarında, İMKB'de, son dönemde rekor üstüne rekorlar kırılıyor. Ne yazık ki, endeksteki bu artış firmaların pazarlama ve değer üretme becerilerini yansıtmıyor. Rekorun ne kadarının ümit, hayal, beklenti, parlatma ve cilalamaya; ne kadarının faiz ve parite avantajlarına dayandığını işin uzmanları çok iyi biliyor. Gazetemizin yazarlarından değerli dostumuz Necmettin Batırel Bey, köşe yazıları, TGRT'deki yorumları ve finansal piyasalarda onikiden değilse bile onbirden vuran tahminleriyle dikkatleri üzerinde topluyor. Kimbilir kimler bu yorumlar sayesinde kendi maddî değerlerini arttırmış; kimbilir kimler de onun gerçek değerini takdir etmiştir! Değerli insanlar aferin beklemez. Ama kadirbilirlik, insanın değerini arttırıyor. > (Pazarola, pazartesi günleri yayınlanır.)