Yöneticilerimiz iş yapmaktan okumaya zaman bulamıyor. Kendilerine oku denenler, okuyup ne olacak, diploma para etmiyor, önerilerimiz dikkate alınmıyor diyor. İstek ve iştahla okuyanlar da ne okuyacaklarını bilemiyorlar. Pazarlama mastırı yapan gençlere ne okuyorsun diyoruz; ders kitaplarını sayıyorlar. Başka ne okuyorsun deyince, "yetmez mi?" dercesine bakıyorlar. Okumak isteyen yöneticilere ve gençlere öneririz. Dikkat Ekonomisi'ni (Optimist, 2010) okusunlar, nelere dikkat ettiklerine dikkat etsinler. Dikkat davranışa nasıl dönüşüyor, incelesinler. Neye dikkat ediyorsan onu algılıyorsun. Neyi algılıyorsan, onu düşünüyorsun. Neyi düşünüyorsan kararını ona göre veriyorsun. Devir değişti diyenlerin bile dikkatinden kaçıyor. Devrin bilgi çağı değil, dikkat çağı olduğunu fark etmekte geç kalıyoruz. İktisat, kıt kaynaklarla ilgili. Ama neyin iktisadı? Eskiden mal kıttı, üreten kazanıyordu. Daha sonra emek kıtlaştı. Sendikalar, iş etüdleri aldı yürüdü. Daha sonra gelen sermaye kıtlığında parası olan kazanır oldu. Ardından pazar kıtlığı geldi. Pazarlamacılara gün doğdu. Bir dönem her şey bollaştı ama zaman kıtlaştı. Zaman yönetimi derken bilgi çağına girmişiz; bilgiler de yenilikler de bollaşmış. Şimdi anlaşıldı ki, ciddî bir dikkat kıtlığı var. Dikkatleri bir amaca odaklayabilen kazanıyor. Bireysel dikkatler toplumsal dikkate dönüşüyor. Müşteri, çalışan, iş ortağı, sermayedar, bürokrat, siyasetçi, hepsi, insanların dikkatini çekebildikleri, yönlendirebildikleri ve yönetebildikleri ölçüde kazanıyorlar. Ortaya saçılan binlerce metinle, sitelerle, maillerle, medya salvolarıyla, ceplere girecek kadar küçük, meydanlara sığacak kadar büyük ekranlarla dikkatimiz için yarışıyorlar. Dikkat çekemeyen etkileyemiyor, etkileyemeyen değiştiremiyor. Ne yersen osun, ne okuyorsan osun, arkadaşını söyle kim olduğunu söyleyeyim denirdi. Şimdi, Neye dikkat ediyorsan o oluyorsun! deniyor. Dikkat bombalarına, gözümüze, kulağımıza, beynimize, yüreğimize, algımıza ve salgımıza dikkat... > (Pazarola, pazartesi günleri yayınlanır.)