Dünya Turizm Gününde Ilıcalar

A -
A +

Bugün, 27 Eylül, Dünya Turizm Günü. Türkiye, kaplıcalarıyla dünya turizminden misli misli pay alabilecek potansiyele sahip. Ama, bu potansiyel kendiliğinden harekete geçmiyor. Tesis, işin ilk adımı. Müşteri/misafirleri memnun ve hatta mest edecek bir işletmecilik ise işin olmazsa olmazı. Bu bir keyif ve hizmet işi olduğundan ufacık bir sinek bile mide bulandırıyor. Kaplıcanın mevsimi yok. Yazı ayrı, kışı ayrı, baharları ayrı güzel. Her müşteriye ve her isteğe uygun tesis kurmak için nice fırsatlar var. Hepsi sıcak suya dayansa da, kaplıcaların dilden dile dolaşan ayrı birer hikayesinin (efsanesinin) olması lazım. Zihinlerde kolay kalır, tesisin şöhretini artırır. Bir kaplıcanın hâlâ bir "efsanesi" yoksa, bugünden tezi yok, allandırıp ballandırıp uydursunlar. Tesisin ismi de önemli. Onca kaplıca arasından sıyrılabilmek için, akılda kolay kalacak bir kelime ile zihinlere girmek lazım. Tesisin adında, kaplıca, içmece, termal gibi sıradan kelimeler olmasa iyi olur. Termal tesislerde insanların "alış-veriş" ihtiyaçları da düşünülmeli. Bunu başkalarına bırakır/kaptırırsanız iş kontrolden çıkar. Çevre de sizin imajınızın bir parçasıdır, düzenlemek de size düşer. Termal pazarın kendisi de, tesisler de, müşteri ihtiyaç ve isteklerine göre segmente edilmeye çok müsait. Bunun için, kaplıcalar insanlara ne sunar? İnsanlar kaplıcalardan ne bekler? Bizim tesisimizin müşterilerimiz gözünde diğerlerinden ayrılan üstünlüğü nedir? gibi sorulara doğru cevabı bulan pastasını büyütür. Esas olarak, kaplıcalar, tatil, sağlık, dinlenme, yenilenme ve hatta değişme fırsatlarını bir arada sunabiliyor. Ama tesisler "NE sunuyor?" "Misafirlerimiz buradan aslında NE aldıklarını sanıyorlar?" yüzlerce değişik cevap olabilir. Her cevap yeni bir iş kapısı demektir. Kaplıcalar kalıbın (bedenin), duyguların (hislerin), kalbin (yüreğin) ve ruhun dinlendiği, tamir ve tedavi edildiği yerler. Bu dördünü birden vermeye çalışmalı. Kaplıca personelinin misafirlere misafir gibi yaklaşmaları şart. Dinlenmeye, düzelmeye, gevşemeye, yenilenmeye, değişmeye, canlanmaya geldiği bir ortamda insanı üzen, sıkan, geren, tasalandıran, engelleyen, huzursuz eden her ne varsa, ortadan kaldırılmalı. Bir hastanenin, bir caminin, bir kütüphanenin sessizliği ve huzuru kaplıcada hayata geçirilebilmeli. İşin fiziki tarafı hallolunca iş bitti sanılıyor. Halbuki, zihni, duygusal ve ruhî tarafları daha önemli. Kaplıcalar, yeni bir hayat tarzına hazırlanmanın, eğitimin, değişmenin, rehabilitasyonun, sigarayı bırakmanın, diyete başlamanın, egzersiz programlarına girişmenin en uygun zamanı. Zayıflama, diyet, beslenme, gevşeme, şişmanlatma tedavileri de cabası. Kaplıca işinde, bir yandan marka olmak, yani, belli bir özelliğine dayanıp zihinlerde farklılaşmak, bir yandan da, müşterilerin çok değişik ihtiyaç, istek, zevk ve arzularına hitap edecek hizmet çeşitlenmesine gidebilmek gerekiyor. Kaplıca denince akla ilk gelen yedi isimden biri iseniz, markasınız demektir. Değilse, olmalısınız. Kaplıca tedavisi, küratif, önleyici ve rehabilitasyon amaçlarıyla yaygın kullanılan geleneksel bir yöntem. Keza, ağrı, zayıflama ve sigara bıraktırma tedavileri, bronzlaşma, lazer, saç-cilt bakım-tedavisi ve çeşit çeşit otla, yağla zenginleştirilmiş masajlar da mümkün. Kaplıca ile tıp artık iç içe. Müşteri kaplıca rahatlığını ve hekimin uzmanlığını bir arada bulmak istiyor. Kaplıcalarda sıkı diş hekimlerine de ihtiyaç var. Müşteriyi ve durumunu istismar etmeden, misafirlerin boş zamanından istifadeyle, günler sürecek tedavilere başlayabilirler. Bizden hatırlatması. "Sıcak sular akaaar, biz bakaaar" durumu olmayalım.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.