Köy sakinleri yağmur duasına çıkar. İçlerinden biri şemsiyesiyle gelmiştir. Bu inançtır. Dede torununu havaya atar, hoplatır, torun gülmekten kırılır. Yere düşeceği aklına bile gelmez. Çünkü güveniyordur. Yarın uyanacağımıza dair bir teminatımız yoktur. Ama yine de ertesi güne dair planlar yaparız. Çünkü ümidimiz vardır. Bir yıl daha bitti. Gidene güle güle. Yaşlılar maziden bahseder hislenir; gençler geleceği hayal eder coşar, insan hissettiği yaşta yaşarmış. Hislerimiz işimizi, işimizdeki performansımızı ve başarımızı etkiliyor. İnsanlar gittikleri her yere, sadece bedenleri, beyinleriyle değil aynı zamanda yüzleri, duruşları, hisleri, duyguları ve genel havalarıyla birlikte gidiyorlar. Evdeki duygusal hava, sokağa; sokaktaki işyerine; iş yerindeki hava ilişkilere, ilişkilerdeki duygular davranışlara, bunlar da performanslara, sonuçlara ve başka duygulara yansıyor. İnsan sanki bir "duygu taşıyıcısı". Ne yüklenirse, yanındakine onu aktarıyor. Firmalar, ürünler ve markalar da tıpkı insanlar gibi. Etraflarına, müşterilerine sürekli duygular yansıtıyorlar. Müşteri bazı firmalardan aldığı duygulardan memnun; kimilerinden gelen duygulardan rahatsız oluyor. Pazarlamacının görevi, müşterisi ile kendisi, firması, ürünleri ve vaadleri arasındaki duygusal beraberliği, duygusal uyuma dönüştürmek ve bunu sürekli kılabilmek. Duygular üç dereceymiş: Birincisi, neşe, sevinç, korku, öfke, nefret gibi geçici, kesintili, bir varmış bir yokmuş türü, kısa ömürlü duygular. Bunlarla baş etmek nispeten kolay. Aklıselim yetiyor. İkincisi, daha uzun süreli, belli bir sebebe bağlı olmayan, genel durumun aynası duygular. Genel anlamda, iyimserlik, karamsarlık, ümitsizlik, boş vermişlik; her şeye rıza ve uyum gösteren bir ruh halinde olmak gibi. Gayret edilirse, bunlara da hâkim olunabiliyor. Üçüncüsü ise, huy, karakter, kişilik gibi insan tabiatına bağlı duygular. Bunlar can çıkmadan çıkmıyor. Bunlarla baş etmek için, olumluya yakın, olumsuzlara uzak durulacak. Başka çare yok. Kişiler kadar, firmalar için de yıl sonu aynı zamanda bir envanter ve bilanço dönemi. Acaba firmalarımız, reklâmlarıyla, ürünleriyle, markalarıyla, mağazalarıyla, satış ekibiyle, kampanyalarıyla ne tür duygular uyandırdıklarını da ölçüyorlar mı? Duygusal envanterlerini, duygusal sermayelerini değerletiyorlar mı? Duygusal sermayelerin bir süre sonra finansal sermayeye dönüştüğünün farkındalar mı? Ya bizler ne âlemdeyiz? Duygularınızı kontrol altında tuttuğunuz, inancınızı, güveninizi, ümidinizi hiç kaybetmediğiniz, sağlıklı, huzurlu ve başarılı yıllar dileğiyle. (Pazarola, pazartesi günleri yayınlanır.)